Farklara dair birkaç örnek verecek olursak:
Türk Alevilerinin cem ibadetleri, semah, deyiş, on iki hizmet gibi ritüelleri Arap Alevilerinde yoktur.
Bağlama bir Türk çalgısı olduğu için Araplarda yoktur. Oysa bağlama olmadan cem yapılamaz.
Türk Aleviliğindeki Hacı Bektaş, Ahmet Yesevi, Abdal Musa gibi şahsiyetlerin Arap Alevileri üzerinde herhangi bir etkisi yoktur.
Türk Aleviliğindeki ocak sistemi Arap Aleviliğinde yoktur.
Türk Aleviliğinde sosyal hayatta veya cem ibadetinde kadın erkek ayrımı yoktur. Arap Aleviliğinde bunun tam tersidir.
Bu maddeleri böyle uzun uzun sıralamak yerine kısaca Türk Aleviliğinde olan hiçbir şey Arap Aleviliğinde yoktur diyerek konuyu bağlayalım. Ortak olan yanları ehlibeyt sevgisidir. Bunun dışında Türk Aleviliği yüksek bir Türk kültürünün tezahürüyken, Arap Aleviliğinde Arap ve Orta Doğu’nun çeşitli halklarının etkileri vardır.
Konuya dair daha önce yazılmış bir yazıyı ve bir Arap Alevilerini anlatan bir youtube videosunu da buraya ekliyoruz.
Tarihi süreç dikkate alındığında bu iki cemaatin birbirlerine karşı herhangi bir ilgilerinin olmadığı ya da birbirlerini tanımadıkları söylenebilir. Son dönemlerde gerçekleştirilen bir kısım alan araştırmaları bu durumu açıkça ortaya koyduğu gibi bazı Nusayrî inanç önderleri de bunu teyit etmektedir. Nitekim Nusayrî şeyhi Selim Sönmez; "Ne geçmişte, ne günümüzde Türk Alevîliği ile ortak bir noktamızın olduğunu hatırlamıyorum." derken, Şeyh Mehmet Heysemoğlu da Anadolu Alevîliğinin "Bektaşîlik" olduğunu, buna asla Alevîlik denilemeyeceğini belirttikten sonra, Anadolu Alevîliğinin İslâm şeriatının Türk yorumu olduğunu ve bu sebeple Türk kökenli Alevîlerin şeriatçı ve tarikatçı olduklarını dile getirmiştir. Aşağıda Arap Alevîliği ile Anadolu Alevîliği arasında köken, inanç yapısı ve dini pratikler açısından mukayeseler yapılarak aralarında nasıl bir ilişki olduğu hususu açıklanmaya çalışılmıştır:
1- Köken açısından bu iki grup mukayese edildiğinde; Anadolu Alevîlerinin genelinin kökeni Türk'tür, Türkçe konuşurlar ve ibadet dilleri Türkçedir. Suriye Alevîlerinin kökeni Arap'tır ve Arapça konuşurlar. Türkiye Alevîlerinin manevi önderleri Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş-ı Veli gibi Türkmen sûfîlerdir. Hâlbuki Arap Alevîleri kendi mezhebî geleneklerinden gelen Arap şahsiyetleri önder kabul ederler. Bu itibarla aralarında etnik farklılık mevcut olduğu gibi, dinî önderler ve referanslarda da ciddi farkların olduğu görülmektedir.
Genel İslamî gelenekte Nusayrîlik ayrı bir mezhep kabul edildiği halde Anadolu Alevîliği İslam'ın içinde Türklere özgü tasavvufî bir anlayış olarak değerlendirilir. Bugün Alevîlerin de dâhil olduğu büyük ekseriyet Anadolu Alevîliğini ayrı bir mezhep olarak görmezler. Anadolu Alevîliğinin Türkmenlere özgü bir din anlayışı olduğu, teşekkül ve gelişim sürecinde Şiilikle doğrudan bir ilişkisinin olmadığı rahatlıkla söylenebilir.
2- İnanç esasları açısından: Geneli dikkate alındığında Anadolu Alevîliğinde Hz. Peygamber, Kur'an, ahiret, melek gibi İslam'ın temel inanç ilkeleri hususunda önemli farklar bulunmazken Nusayrîlerin din anlayışında ciddi farklılıkların mevcut olduğu görülür. Nusayrîlerde Ali'nin tanrısal yönünün ön plana çıkarıldığı ve ona insan üstü özelliklerin atfedildiği görülür. Halbuki Anadolu Alevîliği Hz. Ali'yi velayetin şahı makamında değerlendirir ve ümmetin en faziletlisi olduğunu kabul eder. r.
3- Kutsal kitap tasavvuru: Anadolu Alevîleri, her ne kadar Kur'an'ın bir kısım ayetlerini Sünnîler gibi yorumlamasalar da, kutsal kitabın bütünlüğü ve bağlayıcılığı hususunda Müslümanların genelinden farklı düşünmezler. Buna mukabil Nusayrîler, Kur'an'ın muhtevasındaki mesajların niteliğinde ve niceliğinde, hatta tanrısal kimliğinde bütünüyle farklı bir anlayışa sahip oldukları gibi, kutsal kitabın adında bile muhalefet ederler. Onlara göre Abdullah bin Hamdân el-Hâsibî tarafından kaleme alınan ve on altı sûreden oluşan Kitâbü'l-Mecmu' adlı eser, mezhep mensuplarının kutsal kitabıdır.
4- Alem tasavvuru ve yaratılış anlayışlarında da önemli farklılıklar bulunmaktadır: Nusayriler, Ali'nin ruhunun Âdem'den elli milyon yıl önce yaratıldığına, bütün canlıların ancak Ali'nin ruhuyla hayat bulduğuna ve bu durumun devam ettiğine inanırlar. Nusayri inancında tanrı, ilk önce İmam Ali şeklinde zuhur etmiş, sonra gölgesi Muhammed'e yansımış ve böylece Ali, kendi nurundan Muhammed'i yaratmıştır. Muhammed de Selman'ı yaratmıştır. Bu durum "A-M-S" sırrı ile ifade edilmiştir. Onların inancındaki diğer bir husus da, Ali'nin ölümüyle ilgilidir. Nusayrîler Ali'nin ölümünün zahiri olduğunu ve onun gerçekte ölmediğini, bütün insanlığın günahlarının kefareti için kurban edildiğine inanırlar. Anadolu Alevîliğinde ise buna benzer inançlara yer yoktur.
5- Ahiret inancında da çok büyük farklılıklar vardır. Anadolu Alevîliğinde ahiret, cennet ve cehennemin varlığıyla alakalı olarak birtakım tasavvufî yorumların dışında genel İslamî anlayıştan farklı bir yan bulunmaz. Nusayrîlerde ise tenasüh (reenkarnasyon) inancı olduğundan İslamî anlamda bir ahiret hayatından söz edilemez. Tenasüh inancı, Nusayrîlikte o denli etkilidir ki mezhebin omurgasını oluşturduğu söylenebilir. Yukarıda da belirtildiği üzere Anadolu Alevîliğinde böyle bir inanç bulunmamaktadır.
6- Erkân ve uygulamalar: Anadolu Alevîleri, Alevî erkânının gereklerini "cem" adı verilen toplantılarda yerine getirirler. Cemler, ikrar almış, musahibi olan kadın ve erkek canların katılımıyla topluca icra edilir. Nusayrîlik, bireysel tapınmayı esas alırken Alevîlerde ibadetler toplu halde yapılır. Ayrıca Anadolu Alevîliğine has olan ayin kültü semahın Nusayrîlikte bir karşılığı yoktur.
7- Bayramlar hususunda da bazı önemli farklar vardır. Anadolu Alevîliğinde Türk ve İslam kültürünün dışındaki bayramlara yer verilmez. Nusayrîlerde ise bayramlar, Ehl-i Beyt ile ilgili önemli dinî-siyasî olaylara endeksli olmakla birlikte kendi coğrafyalarında etkili olan diğer dinlerden özellikle Hıristiyan bayramlarından da etkilenmişlerdir. Ayrıca onlar, bayramlarda bol bol şarap içer ve buhur yakarlar. Takdis ayinlerinde şarabın rengindeki kırmızılık, Ali'nin kanını temsilen kutsallık öğesi sayılır. Bu nedenle ayinlerde "Kutsal Şarap Kültü" Nusayrî geleneğinde vurgulu bir yere sahiptir. Anadolu Alevîliğinde ise içkinin (dem) kutsallığı söz konusu değildir.
8- Anadolu Alevîliği ile Nusayrîlik arasındaki önemli farklardan biri de kadınların konumuyla alakalıdır. Nusayrîler, kadınlara sırrın verilemeyeceğini kabul ederler, onlar kadınların erkeklerden aşağı bir varlık olduğunu, bu çerçevede dinen sorumlu olmadıklarını ve cemaate asla alınmamaları gerektiğini ileri sürerler. Anadolu Alevîliği ise kadın erkek eşitliğini esas kabul eder ve kadını erkeğinden hiçbir zaman ayırmaz. Bu sebepledir ki, dini ayinler kadın-erkek bir arada yapılır.
Sonuç olarak denilebilir ki, Arap Alevîliği ile Anadolu Alevîliği arasında başta inanç konuları olmak üzere dinî pratikler konusunda da ciddi farkların bulunduğu görülür. Anadolu Alevîliği her açıdan Türkmenlere özgü bir din anlayışını temsil ederken, Nusayrîlik gerek inanç ilkelerinde ve gerekse amelî tecrübelerde olsun, diğer din ve mezheplerden ve özellikle Hıristiyanlıktan ciddi oranda etkilenmiştir. Şu halde günümüzde bazı çevrelerin bilgisizce ya da kasıtlı olarak Anadolu Alevîliği ile Arap Alevîliğini aynı anlayışın temsilcileri olarak göstermeye çalışmalarının isabetli olmadığı anlaşılmaktadır.
0 Yorumlar