Prof. Dr. Zeki Velidi Togan'ın tespitine göre, Fars vilayetine yerleşen Salgur ve Ağaçerilerin bir kısmı, Moğollar geldiği sırada Farslaşmış bulunuyordu. Demek ki İslam'la tanıştıktan sonra Orta Dolu'ya göç eden değişik Türk gruplarının kimlik değiştirip başka bir kümeye dâhil olması, Kürtleşme öncesinde de görülen vakıalardı. Moğollar geldiğinde Farslaşma tamamlanmışsa, Türk topluluklarının geçirdiği değişimin miladını en az üç nesil önceye, yani Moğolların gelişinden 80 yıl önceye kadar taşımak gerekmektedir. Çünkü Togan, bu kitlelerin dillerini değiştirmelerinin 3·4 nesilde gerçekleştiğini kaydetmiştir.
Ünlü Rus tarihçi Gumilev'e dayanarak
D. Ahsen Batur da, bu konuda benzer şeyler söylemiştir. Ona göre, okuma yazma bilmeyen halkların dili çok çabuk değişmektedir. Gerçekten
de ana dilini birkaç yüz kelime ile konuşan ve okuryazar olmayan halklar, üç
nesil içinde dillerini değiştirebilirler. Örneğin birinci nesil A dilini,
ikinci nesil A ve B dillerini, üçüncü
nesil ise tamamen B dilini konuşmaya başlar. Üçüncü kuşaktan sonra torunlar, dedelerinin hangi dili konuştuğunu anımsamazlar, hangi
dili konuşuyorlarsa o halkın kimliğini benimserler.
Türkmen
aşiretlerinin Kürtleşme nedenleri üzerinde kafa yoranlar, Kürtleşmenin ne zaman
başladığında olmasa bile, ne zaman ivme kazandığında adeta ağız birliği yapmışlardır.
Kürtleşme nedenleri nereye bağlanırsa bağlasın, bütün çalışmalarda, Yavuz
Sultan Selim ile Şah İsmail arasındaki mücadele, Kürtleşme hadisesi için bir
milat sayılmıştır. Türkiye'nin doğu ve güneydoğusunda çok sayıda bulunan Türkmen
aşiretlerinin Kürtçe ve Zazaca öğrenmesinin temel nedeni, Yavuz Sultan Selim döneminde
ve daha sonraki dönemlerde, Kürt beylerine tanınan geniş imtiyazlara
dayanmaktadır. Bu dönemden önce Kürtleşen Türkmen aşiretlerinin varlığı
konusunda net bilgilere sahip olmamakla birlikte, Kürtleşme sürecinin cılız da
olsa bundan önce başladığını, güçlü bir olasılık olarak kaydetmek gerekiyor. Örneğin
Ziya Gökalp, Türkmenlerin Kürtleşmesini Selçuklu dönemine kadar
uzatmaktadır. Nitekim daha 13. yüz yılda kaleme alınan eserlerde "Oğuz Kürtleri" kavramının
kullanılması, -eğer Kürtlerin Türk/Türkmen kökenli olduğunu ifade etmiyorsa- Kürtleşen
Oğuzları ifade ediyor olmalıdır. Daha Çaldıran Savaşı'ndan önce birçok Kürt aşiretinin
-mesela Sürgücü
gibi- Türkçe isimler taşıması da Gökalp'in
bu görüşünü desteklemektedir.
Günümüzde
birçok araştırmacı tarafından Türkmen aşiretlerinin Kürtleşmesine neden olduğu
için dönemin Osmanlı politikası şiddetli şekilde eleştirilmiştir. Ancak tarihi
olaylara bugünün şartlarına göre değil, kendi özgün koşullarında bakmak gerekmektedir.
Kendi koşulları içinde bakıldığında Osmanlı açısından bu politika, hemen sonuç
almaya yönelik pratik bir yöntemdi. Zaten benzer bir yöntem, önce Abbasiler ve
daha sonra da Eyyubiler tarafından kullanılmıştı. Hatta bu yöntemi, sadece
Osmanlılar değil, rakipleri Safeviler de kullandılar. Anadolu'da zamanla Kürtçe
öğrenen Şii/Kızılbaş aşiretlerinden bir kısmını, Sünni Özbek saldırılarına bir
tampon oluşturması için İran Horasanı'na naklettiler. "Horasan Kürtleri"nin asıl hikayesi de işte burada başlamaktadır. Özetle; Kürtçe
konuşan Şafiler, Anadolu ile İran arasına; Kürtçe konuşan Kızılbaşlar (Şiiler)
ise Özbekler ile İran arasına tampon olarak yerleştirilmiştir.
Yukarıda bir kısmını olduuğunuz yazı, Ali Rıza Özdemir'in kitabından alınmıştır. Bağlantıdan pdf sürümünü okuyabilir veya satın alabilirsiniz
0 Yorumlar