Geçtiğimiz günlerde yine bir deprem oldu ve İzmir 7 şiddetinde sallandı. Hemen sonrasında siyasetçiler yine meydanlara çıkıp şov yaptılar. Enkazın üstünde gezen mi dersin, fıtrat edebiyatı yapan mı dersin her çeşidi mevcuttu yine. Aslında bu durum Türkiye’nin son derece alışık olduğu bir şey. Her deprem sonrasında aynı filmi tekrar seyreder gibi aynı cümleleri duyuyoruz fakat üç gün sonra unutulup gidiyor. İşin en kötü tarafı ise, ölenler öldüğüyle kalıyor. Başını sokacak bir ev hayaliyle bir ömür yaşayıp, o ev kendisine mezar olan insanların hesabını kimse sormuyor.
Bu dayanıksız ve malzemesinden çalınmış binaları yapanlardan,
o binalara onay verenlerden kimse hesap sormuyor. Bir sonraki depreme kadar
rafa kaldırılıyor. Eski binaları bir kenara bırakalım hadi, yeni yapılan binalarda
bile hasarlar oluşuyor. Depreme dayanıklı, kaliteli malzemeler kullanılmış, bütün
projeleri titizlikle hazırlanıp kontrol edilmiş ve ona göre yapılmış binaları
bulmanız imkansız bile. Burada sadece müteahhitleri suçlamak yanlış olur çünkü
onlar en az maliyetle en çok kar elde etmenin peşindeler. Bir tüccar için
önemli olan işin sonunda eline geçecek olan paradır. İnsan hayatı kimsenin
umurunda değil.
Devlet daha geçen sene imar barışı adı altında garabet bir
yasa çıkardı ve bütün kaçak binaları ücreti mukabilinde kayıt altına alıp yasal
hale getirdi. Belediyeler ise bağış adı altında bir miktar para yatırdığınız
zaman her türlü izni veriyor. Yaşadığım ilçede tapu denen bir şey yok fakat belediyeye
para yatırdığınız zaman çatıyı kaldırıp altına bir kat daha atıyorsunuz. Bu bina
imarlı mı, iskanı alınmış mı, zemin etüdü vs yapılmış, projesi çizilmiş mi diye
soran bile yok. Normal şartlarda bu binalara elektrik, su, doğalgaz, telefon,
kanalizayon gibi hizmetlerin verilmemesi lazım ki insanlar bu evlerde yaşamasınlar.
Burada suç başını sokacak bir ev arayan vatandaşta değil devlettedir. Bunları
denetlemek devletin görevidir. Memurlar yan gelip yatmak yerine işlerini düzgün
yapsalar, avantaya bakıp önlerine gelen evrakı imzalamak yerine kanunlara uygun
mu diye araştırsalar, bu tür suçların yaptırımı ağır olsa kimse çürük bina
yapmaya cesaret edemez.
Herkesin bildiği bir malumat var ki, günümüzde müteahhitlerin çoğu Karadenizli ve hangi partiyle can ciğer olduklarını, ihaleleri nasıl aldıklarını bilmeyen yok. Kimse insanların canını düşünmüyor. 301 madencinin öldüğü Soma faciasının bile hesabı sorulmadı. Deprem olduğu dakikalarda hakkını aramak için Ankara’ya yürüyen madencileri jandarma çöp poşeti atar gibi kaldırıp kenara attı.
Artık insanların uyanması ve felaket kendi başına gelmeden bir şeyler yapması lazım. Millet olarak uyuşmuş vaziyetteyiz. Yıkılan kendş binamız olmadığı sürece, işten atılan biz olmadığımız sürece, ailemizden biri şiddete uğramadığı sürece bu tür haberleri önemsemiyoruz. Ateş düştüğü yeri yakar doğrudur fakat o ateş yangın olup günden güne bütün ülkeyi sarıyor. Hiçbir şey yapamazsak bilinçli olalım.
0 Yorumlar