Şeyh Sait’in ifadesinden…
Yıllar sonra, Şeyh Sait İsyanı’nın bastırılmasından ve elebaşlarının tutuklanmasından sonra Şeyh Sait’i sorgulayanlardan biri de Mazhar Müfit Bey (Kansu) olacaktır. Mazhar Müfit Bey, Şeyh Sait’i dinî bilgilerini de kullanarak köşeye sıkıştıracaktır. Özellikle neden ayaklanmalarına cihat adını verdiklerini, Müslüman Türk askerine karşı kurşun atmalarını nasıl açıkladıklarını soracaktır. Şeyh Sait ise “Şeriat uygulanmadığı için bize vacipti” diyecektir. Bu noktada Mazhar Müfit Bey, kritik soruyu soracaktır: Mademki Şeyh Sait bu kadar hassastır, Kurtuluş Savaşı sırasında neden kılını bile kıpırdatmamıştır? Şeyh Sait ezilir, büzülür ve kendine acındırmaya çalışır. Sorgunun bu kısmı şöyle cereyan eder:
“…
- Bu kıyamınızı vacip görüyorsunuz. Küffar, İslam beldelerini çiğnerken cihat nedir?
- O da cihattır… Farzdır…
- Yunan bütün memleketimizi çiğnerken bu topladığınız dört bin kişi ile neden Yunan üzerine yürümediniz?
- O zaman yine giderdik. Vaktimiz yoktu. O zaman biz çok perişandık. Vaktimiz olsaydı durmazdık. Balkan muhaberesinde hazırlandık. İstemediler. Bu muharebede göçmendik, yoksulduk.”
Tabii ki sizler gibi Mazhar Müfit Bey de Şeyh Sait’in “Vaktimiz yoktu” tarzındaki bu ifadelerine itibar etmez. Vakitleriyse gerçekten yoktur. Çünkü onlar Kurtuluş Savaşı ve sonrasında İstanbul’daki Seyit Abdülkadir’in Kürt Teali ekibiyle beraber onlarca isyan örgütlemekle meşguldürler. Tabii bir de Türk milletine esas saldıran sömürgeci güç olan İngiltere ile anlaşmakla…
İngiliz ve Fransız raporlarında işbirliğinin belgeleri
Şeyh Sait İsyanı hiç de Kürtçülerin ve Şeriatçıların anlattığı gibi Piran’da hazırlıksız bir şekilde, aniden çatışma çıkmasıyla başlamamıştı. En az iki yıldır isyanın en ince ayrıntısına kadar planları yapılıyor, gerçekteyse 1908’de ilk Kürtçü örgütlerin kuruluşundan beri hazırlık sürüyordu. İngiliz istihbaratı ayaklanmanın olacağını yedi ay önce Londra’ya bildirmişti. İngilizler, Musul-Kerkük için bastıran Ankara’ya karşı Nakşî Kürt kartını yeniden masaya sürmeye hazırdılar. Fakat bunun diplomatik bir krize dönüşmesini de istemedikleri için resmî bir destekten kaçınarak el altından yardım edeceklerdi. İngiliz raporunda şöyle deniyordu:
“Son olarak Kürtler, bu kaynaşan halk doğu bölgelerinde sürekli tedirginler. Kısa bir süre önce Misyonumuza bütün yerel komitelerin harekete geçmeye hazır oldukları ve buradaki Kürt ileri gelenleri ile görüşmek üzere tam yetkili bir temsilcinin İstanbul’a gönderilmesini içeren bir mesaj yolladı…”
İngilizler bu resmî görüşmeyi tabii ki kabul etmeyeceklerdi. Fakat Fransız raporları rakipleri İngiltere’nin Kürtçülerle ilişkilerini daha açık yazıyordu:
“Türkler, 1924 yılından bu yana, İngilizlerle işbirliği yapan Kürtleri hedef alıyorlardı…”
Nakşî şeyhlerinin başında bulunduğu Kürtçü örgütlenme İngilizlerle baştan beri işbirliği yapıyor, artık Türkiye de bunlara karşı yeniden bir mücadele başlatmaya hazırlanıyordu. İngilizler, Musul ve Kerkük’e el koymaya çabalıyor, Kürtçüler ise “Kürt-İslam devleti” kurmak için onlarla işbirliğine giriyorlardı. Seyit Abdülkadir’in daha 1919’da İngilizlerle anlaştığı ise ayaklanmanın bastırılmasının ardından ortaya çıkacaktı…
0 Yorumlar