Bölücü başı Abdullah Öcalan’ın başı ağrısa, ortalığı ayağa kaldıran avukatlar, AB’li diplomatlar, sözde siyasiler vardı. Başkanlık rejimi için referandum kararı alındıktan sonra bunların hiçbirisini gören, duyan olmadığı gibi, Türkiye’deki her konu hakkında yorum yapan Öcalan’ın referandumla ilgili tek demeci duyulmadı. Halbuki çok kısa bir süre önce yandaş kanallarda tüm ailesine mikrofon uzatılıp, “FETÖ’cüler bizi devletle çatıştırdı” denilerek örgüt aklanıyordu.
Anlaşılan yapılan anlaşma çok önceye dayanıyordu!
Çözüm sürecinin mimarı Yalçın Akdoğan, HDP’lilerin “Öcalan’ın Başkanlık Sistemi”ne karşı olduğu yönündeki iddialarına karşılık verirken, 28 Temmuz 2015’te şu ifadeleri kullanmıştı:
“Sürekli Öcalan adına yalan söylüyorlar, ‘Öcalan başkanlık sistemine karşı, Öcalan AK Parti’yle koalisyona karşı…’ Külliyen bunlar yalan. Öcalan’ın adını kullanarak sürekli toplumu kandırıyorlar. Öcalan ile görüştükleri dönemde koalisyon diye bir konu var mıydı ki Türkiye’de, Öcalan ‘onunla yapın şununla yapın’ desin. Bu yüzden büyük bir sorumsuzluk var. Öcalan bunları muhtemelen yakalasa sopayla kovalar diye düşünüyorum, ‘her şeyi mahvettiniz’ diye..”
HDP’li Sırrı Süreyya Önder de Başkanlık sisteminin Öcalan’ın hayali olduğunu söylüyordu: “Başkanlık meselesine Öcalan’ın bakışı bir demokratikleşme seçeneği olarak nettir. AKP’nin başkanlık önermesinde bulunduğu sır değildi.Öcalan da buna ilişkin başkanlık sistemi olursa nasıl olması gerektiğine yönelik değerlendirmeler yaptı. ABD’deki gibi bir başkanlık sistemi, çift meclis ve yetkinin yerellere dağıtılması. Böyle bir şey olursa biz bunu tartışabiliriz, eğer buraya evrilirse destek de veririz.”
DBP Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek, Referandumla ilgili Van’da yaptığı değerlendirmede, “Başkanlık sistemine karşı değiliz, içerikle ilgili kaygılarımız var, ama kategorik olarak sistemin değişikliğinden yanayız. Daha katılımcı, demokratik bir sistem olmalı“ diyerek seçmenleri serbest bırakacaklarının mesajını veriyordu.
PKK cephesinde durum böyleyken, Türkiye’nin millî devlet yapısını, bağımsızlığını, bayrağını, dilini hedef alan diğer yapılarda da durum farklı değildi.
Anayasanın ilk dört maddesinin değiştirilmesini isteyen, Doğu ve Güneydoğu’yu sözde Kürdistan olarak tanımlayan Hüda-Par Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, referandumda parti olarak “evet” oyu vereceklerini açıklıyordu.
15 Temmuz darbe girişiminden 1-2 ay sonra terörle mücadelede yaralanan uzman çavuş GATA’daki yanık ünitesine “yer yok” denilerek alınmıyor, kaldırıldığı Adana Devlet Hastanesi’nde şehit düşüyordu. Aynı günlerde Musul’u ele geçirme operasyonlarında yaralanan peşmergeler tedavi için Ankara’ya gönderiliyor, özel odalarda ağırlanıyordu.
Askerlerimiz, ani bir kararla sivilleştirilen GATA’da yer bulamayıp şehit düşerken, özel oda açtığımız peşmergenin başı Barzani birkaç ay sonra Türkiye’ye geliyordu. 1930 yılında Ağrı’daki Kürt isyanında kullanılan sözde Kürdistan bayrağı, Cumhuriyet tarihinde ilk kez göndere çekiliyor, Başbakan Binali Yıldırım “Irak anayasasına göre hareket ettik, tepkileri anlayamıyorum” diyordu.
Ziyaretten birkaç gün sonra Barzani’nin Türkiye’deki uzantısı KDP Birlik İnsiyatifi’nin sözcüsü Ahmet Acar, 16 Nisan’da yapılacak referandumda “Evet” oyu kullanacaklarını açıklıyordu.
Hemen ardından Kerkük’te Türkmen bayrakları indirilip, yerlerine sözde Kürdistan paçavraları valilik talimatıyla asılırken, Türkmen Lider Erşat Salihi isyan etti: “Artık Ankara da Türk kamuoyu da bizden hesap soramaz. Türkmenler kaderine terk edildi, PKK’ya teslim edildi” dedi. Türkiye’den tek bir açıklama gelmedi. Barzani’nin Kerkük’ü alma planları Türkiye’deki referandumun sonrasına ertelendi.
Ege Denizi’nde Yunanistan tarafından işgal edilen adalarımıza bir yenisi daha eklendi. Uluslararası hukuka göre, Türkiye’ye bağlı olan ve Aydın il sınırları içindeki Marathi Adası’nın 2004’ten beri Yunan işgali altında olduğu ortaya çıktı.
AKP Van İl Başkanlığı tarafından düzenlenen toplu açılış törenine katılan Başbakan Yıldırım, “Biz aynı ezgilerle yürek tellerimize dokunan Ahmet Kaya ve Şivan Perver’iz” derken, Diyarbakır’da konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan “Türk milleti yok, tek millet” var açıklaması yaptı. Erdoğan bu konuşmasından 3 gün sonra (hayatında ilk kez) MHP’nin Kurucu Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in kabrini ziyaret edip, dua okudu.
Bu karmaşık tablo ülkemizin nereye gittiğini özetler niteliktedir. Bundan sonra karar Türk milletinindir!