Subscribe Us

header ads

Kürtçülükten sonra Arapçılık!



İlk geldiklerinde, geçici bir süre kalacakları söylenen ve milyarlarca dolar harcanan Suriyeli mültecilerin vatandaşlığa alınma çalışmaları hızla devam ediyor.
Cumhuriyet tarihinin en tehlikeli ve geleceğe dönük en problemli kararlarından birisi olan vatandaşlığa alınma konusunda muhalefetin sessizliği ayrı bir inceleme konusu. Sanki onları ilgilendiren hiçbir konu yokmuş gibi, genel geçer sözlerle sorunu geçiştiriyorlar.
Oysa gözlerimizin önünde bir ülkenin genetiğiyle oynanıyor!

Türk siyasetinde Kürtçülük hareketleri 1950’lerde cılız olarak başlayıp, 1960’lar sonrasında yoğunlaşmaya başladı. Molla Mustafa Barzani’nin Türkiye’de yaşayan Kürtler üzerinde “sembol lider” olma kaygısı vardı. Özellikle üniversitelerdeki gençlere burslar bağlanıyor, çeşitli dernekler üzerinden faaliyetler yürütülüyordu.
Daha sonraki yıllarda sol grupların içinden daha geniş kitlelere yayılıp, PKK üzerinden teröre başvuran Kürtçülük gerçeği ortaya çıktı. O zamanlarda dikkate alınmayan, gözden kaçırılan Kürtçüler, silahla, insan öldürmeyle faaliyetlerine ve siyasetlerine devam ediyorlar. Giden on binlerce cana rağmen…
Türkiye bu sorunu çözemedi ve şu anki yönetici zihniyetle çözecek gibi de gözükmüyor.
Ancak şimdi çok daha büyük ve geleceğimizi tehdit eden bir sorunla karşı karşıyayız.

AKP, kendi iktidarını güçlendirmek için Suriyelileri “hazır oy” olarak görüp, vatandaşlık çalışmalarına devam ederken karşı taraf boş durmuyor.
Türkiye’deki Arap ve Süryanilerin sözcülerinden olan Mim Yavuz Binbay‘ın yakın bir geçmişte söylediklerini hatırlatmakta fayda var.
Partileşme çalışmalarını sürdüren Binbay, Barzani’nin yayın organı Rudaw’a şu demeci vermişti:
“Arap-Arami halkları olarak yüzyıllardır asimilasyona maruz kalıyoruz. Türkiye’de 8 milyon Arap-Arami kökenli yaşıyor. Bu halkların taleplerini demokratik zeminde dile getirmek için partileşme kararı aldık. Herhangi bir ideolojiye bağlı değiliz. Diğer halklar gibi “anadilde eğitim” hakkı başta olmak üzere, Arap halklarının da tüm haklarının iade edilmesi gerekiyor. Anadilde eğitim, Türkiye’deki Araplar’ın kullandığı “Qıltû lehçesi” ile verilmeli.”
Size de çok tanıdık geliyor değil mi bu söylemler… Sanki HDP-PKK’dan kopyalayıp Araplara uyarlamışlar… Türkiye’de haklarının gasp edildiği iddia eden Arap temsilci devam ediyor anlatmaya:
“Seçimde bütün ittifaklara kapımız açık. Kapımızın kapalı olduğu tek parti MHP. Türkiye’deki partilerin hiçbirinin etnik sorunları çözecek programa sahip olmadığını düşünüyoruz.”
Kendilerine o kadar güveniyorlar ki Türk siyasetinde yarım asırlık bir partiye kapılarının kapalı olduğunu söylüyorlar.
Son haftalarda Suriyelilerle ilgili çok sayıda haber çıkmaya başladı. Oysa durum çok daha vahim… Vatandaşlık tartışmalarının önüne geçelebilmek için Suriyelilerin karıştıkları cinayet, kaçakçılık, gasp, hırsızlık ve fuhuş gibi olayların haber yapılması engelleniyor. Konu olabildiğince geçiştirilmek isteniyor.
Ancak niyet ve amaç çok bariz bir şekilde ortada. Türkiye’nin yeni bir sorunu daha doğmak üzere… Kendilerini Türkiye’ye ait hissetmeyen ve daha iyi şartlar sunmadıkları için Türkiye’yi her fırsatta eleştirenler parti kuracaklar, dillerini, bölgelerini isteyecekler. Daha şimdiden “Çanakkale’de biz de vardık” yalanları ortaya atılmaya başlandı.
Türkiye’nin Kürtçülükten sonra yeni bir sorunu daha doğmuştur… Suriyelilerin vatandaşlığa alınmasıyla birlikte “Arapçılık” giderek büyüyerek, milli devleti hedef alan kimliğiyle siyasallaşacaktır.
Pazar günü yazdığım “Türkiye Türklerindir, Suriyelilerin Değil” yazımı eleştiren bir yandaş, köşe yazısında “Türkiye Türklerindir demek PKK’nın ekmeğine yağ sürmektir, Türkiye TC vatandaşlarınındır” demiş.
Türklükten rahatsızlık duyan işte bu zihniyet, Türkiye’yi felakete götürüyor, hem de göz göre göre!
Batuhan Çolak