SEYYİD NESİMİ:
Seyyid
Nesimi, Alevi-Bektaşi
toplumunun kutsal bir şairi olarak kabul görür. Okurlara kesin bilgiler sunmak
ne yazık ki mümkün değil. A. Celalettin Ulusoy, ''Yedi Ulular'' adlı eserinde;
Nesimi'nin doğum yerleri hakkında değişik bilgiler ileri sürer. ''Tuhfe-i Nail'' adlı eserde ve ''Latifi Tezkeresinde''
Bağdat yakınlarındaki ''Nesim'' köyünde doğduğu, Âşık Çelebi'nin ''Meşarü's-Şu'ara''
ve Ali Emiri'nin ''Esami-i Şu'ara'i Amid'' adlı eserinde Diyarbakırlı
olduğu, Abbas El-Azzavi'nin ''Tarihu'l-İrak'' isimli kitabında
İran sınırları içindeki Tebriz'de dünyaya geldiği, Bursalı Tahir Bey de,
''Osmanlı müellifleri'' adlı kitabında Nesimi'nin Nusaybinli olduğunu yazmakta,
Selman Mümtaz da ''Nesimi Divanında'' O'nun Şirvan'da doğduğunu olası görmekte.
Yedi Ulular'da ise, Nesimi'nin bir Azerbaycan Türk’ü olduğu kabul görmektedir.
A. Celalettin Ulusoy, haklı bir
gerekçe ileri sürerek doğum tarihlerine ve nerede doğduklarına takılıp kalınmaması
gerektiğine işaret ediyorsa da, yine de
hangi
dönemde yaşadığına dair ipuçları vermenin bir sakıncası da yoktur. Şöyle ki:
Bazı kaynaklar 1369 – 1417 tarihini gösterirken, bazı kaynaklar da 1345 –
1418 tarihini göstermektedir. En azından Hakka yürüme tarihinde büyük benzeşme
vardır. Nesimi'nin neler yaptığı, neleri nasıl ve niçin söylediği bizim için
önemlidir diye düşünmekteyiz. Nesimi'nin, Muhammed Ali kavramına gönülden bağlı
ve o aşkın her şeyin üzerinde olduğu, onun bu dönülmez yolun yolcusu olduğunda
yatmaktadır.
Nesimi,
özde
inandığı Tanrı aşkını coşkun bir dille topluma aktardığıdır. Yazı dili
Türkçedir, Azeri lehçesiyle yazmaktadır. Halkın inancına göre; Nesimi'nin seyitlik
unvanını Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin'in soyundan geldiği için aldığı yönündedir.
Tüm şiirlerini Tasavvufi bir anlayışla ele alırken, İslam şeriatı ile bağdaşamadığını
da şiirlerinde açıklıkla ortaya koymaktadır. Onun da ağzından Şah kelimesi
eksik olmaz.
Her kim sığındı sıdk ile Şah-i Velayet'e
Aynı- el-yakin
irişdi tarik-i hidayete.
----------------------------------------------------
Seyyid Nesimi Şah'a kul ol, ta ki
eydeler,
Ahsente,
Barek Allah o akl-ü kifayete.
Nesimi'nin, İran, Irak, Azerbaycan
ve Doğu Anadolu'da dolaşıp inandırıcı ve
büyüleyici konuşma tarzı ile dinleyenleri etkileyip kendilerinden
geçirdiği
yönündedir. Ününün o coğrafyalarda yayıldığı, hatta sayıların ve harflerin
batıni anlamları olduğunu ileri süren Hurufiliğin de yayıcılarından olduğu
kaynaklarca doğrulanmaktadır.
Düşünür Pythgoras'tan gelen sayı
mistikliği, (sayı gizi, sayıların gizli anlamları) İslam düşüncesinde
Esterabatlı Fazlullah'ın eliyle Hurufilik oldu. Her harf bir sayıyı karşılıyor,
her sayı bir sözü anlatıyordu. Açıkça söylenemeyen söz, sayılarla harflerin ardına
gizlenmişti. XIV. Yüzyılda yaşamış olan Fazlullah; sayılar, harflerle anlatmak
istediğini açık söylemek istediğinde karşımızda şu anlamda ifadesini buluyordu.
''Biz, evrenin Tanrısı olarak insanı bulduk.''
Hurufiliğe göre, var olan her şey
sesten doğmuştur. Ses ise, en gelişmiş halini sözde bulur. Sözü ise ancak insan
kullanır. Söz harflerden vücut bulur. Sözün aslı harftir.
Nesimi, Fazlullah'ın ''Cavidan-name''
sinden etkilenmiş ve Hurufiliğe esrarlı ve felsefi anlam ve nitelik veren şiirler
yazmıştır. Yazılan bu şiirlerdeki Hurufilik teması Alevi inancı ve tasavvuf
felsefesine paralel bir doğrultuda büyük bir coşku ile işlenmiştir. Nesimi'ye
göre; Allah Künt-ü kenz -gizli hazine-
halinde iken mutlak olan, sonsuz olan güzelliğini görünür hale getirdi. Bu alem içinde insan Tanrının varlığına
girebilme yeteneğine sahip oldu. Tanrının güzelliğini yansıtır hale geldi. İnsanın
özünü kuran, sesti. Ses ise insanda söz olarak gerçekleşti. Bu itibarla Allah'ın
ilk görünüşü ''Kelam''
(Dil,
Kur'an) suretinde oldu. Kelam ile ortaya çıkış harflerle belirlendi. Böylece
Allah'ın diğer bir tecellisi olan kamil insanın yüzünde Kur'an'ın 28 harfi görüntü verdi. (A.
Celalettin Ulusoy, Yedi Ulular)
Nesimi'nin yazmış olduğu şiirleri
şarkı ve nefes ile bestelenmiştir. Ama o şiirlerini
inancını yaymak için yazmamıştır. Yazdığı şiirlerle nasıl inandığını
açıkça ortaya koymaktan da kendini alamamıştır. Yüreğindeki yaradan
sevgisini nasıl içinden geldiyse o haliyle coşkulu ama abartmadan ifade
etmesini bilmiştir.
O Tanrı ve insanı iki parça
olarak değil de bir bütün olarak tasavvur etmiştir. Gönlünde Tanrıya muhabbet
besleyenin tek bir varlığa inanması kadar doğru bir şey olamaz. Birliğin ve
benliğin ancak Tanrıya yakıştığı, onda vücut bulduğu gerçeği yadsınamaz.
Sonsuzluğun içinde Tanrı vardır. Enel-
Hakk
kavramına kendini öylesine adamıştır ki; bunu söylemek onda bir saplantı haline
gelmiştir.
''Daim Enel-Hakk söylerem Hakk'dan çü Mansur olmuşam''
''Kimdür beni berdar iden bu şehre meşhur olmuşam''
Hallac-ı Mansur'un
geçtiği sırat köprüsünden geçmeye dünden razı gibidir. Sonu da pek ona benzer. Nesimi, kâh Farsça kâh Türkçe dilini
kullanmış, asla sade ve öz yazmaktan taviz vermemiştir. XIV. Ve XV. Yüzyılın en
büyük şairlerindendir.
Yazılı kaynaklar yok denecek
kadar azdır, olanı da şeriatçı zihniyetler yakmaktan, yok etmekten çekinmemişlerdir.
Bazı rivayetlere göre; Nesimi, II.
Murat döneminde (Fatih Sultan Mehmet'in babası) Konya ve Ankara'ya geldiği,
hatta Hacı Bektaş Veli Dergâhını ziyaret ederek Mürsel Bali ile de görüştüğü
yönündedir. Nesimi'nin İslam şeriatı ile barışık olmadığını biliyoruz. Düşüncelerini
dile getiren şiirleri, gazelleri yaşadığı dönemin egemenleri tarafından onun dinsiz
olduğu, Kur'an hükümlerine ve şeriat ilkelerine karşı çıktığı yolunda yorumlanarak
suçlamalara maruz kalmıştır.
Din uleması Hilal oğlu Şihbü'd-Din'in
verdiği fetva uyarınca Mısır hükümdarı Şeyh El-Müeyyed:
''Derisi yüzüle, ölüsü Haleb'de 7 gün teşhir edile,
yer yer
durumu her canibe duyurula, sonra vücut uzuvları parçalana, birer parçası
imanlarını tağyir (değiştirmek, başkalaştırmak, bozmak) ettiği Zülkadiroğlu Ali
Beğ'le kardeşi Nasurü-d-Din'e ve Kara Yülük Osman'a
gönderile,'' diye ferman yollar.
Bu ferman en kısa sürede infaz edilir.
Bir rivayete göre; yüzülen
derisini eline alan Nesimi, Halep şehrinin 12 kapısından aynı anda çıkarken
görülmüştür. Yoldan geçen birisine, ''Gerçek Kabe'nin
yolcusuyuz,'' deyip elindeki yüzülen derisini de göstererek, ''İhramımız
budur,'' (Kabe'ye girerken hacıların örtündükleri dikişsiz bürgü) diye de
eklemiştir.
0 Yorumlar