AKP iktidarda iken 1 Mart 2003'te TBMM'ye getirilen Tezkere, reddedilmişti. Böylece Amerikan askerlerinin Türkiye üzerinden Irak'a saldırmasının önü kesilmişti.
Gerçi bu kararın alınmasında CHP'nin şiddetli direnişi temel etken olmuştu ama Arap dünyası; bunu AKP Lideri Tayyip Erdoğan'ın bir tavrı gibi algılamıştı.
Böylece Türkiye; Amerika'ya kafa tutan; Arapların yanında yer alan bir ülke gibi görülmüştü.
Bunun üstüne; Suriye ile yürütülen yakınlaşma politikası da eklenince; Türkiye; dünyadaki 'yeni etkin güçlerden birisi' gibi görülmeye başlanmıştı.
AKP iktidarının 'Yeni ve güçlü Türkiye' imajı aslında Arap devletleriyle yürütülen bu politikaya dayanıyordu.
Bu politikayı; Batı emperyalizminin baskılarına karşın İran ile yürütülen dostluk politikası kuvvetlendiriyordu. Bu süreçte Türkiye; Ortadoğu'daki ilişkilere din veya mezhep üzerinden değil; devletlerin ortak veya karşılıklı çıkarları açısından bakıyordu.
Gerçi bu kararın alınmasında CHP'nin şiddetli direnişi temel etken olmuştu ama Arap dünyası; bunu AKP Lideri Tayyip Erdoğan'ın bir tavrı gibi algılamıştı.
Böylece Türkiye; Amerika'ya kafa tutan; Arapların yanında yer alan bir ülke gibi görülmüştü.
Bunun üstüne; Suriye ile yürütülen yakınlaşma politikası da eklenince; Türkiye; dünyadaki 'yeni etkin güçlerden birisi' gibi görülmeye başlanmıştı.
AKP iktidarının 'Yeni ve güçlü Türkiye' imajı aslında Arap devletleriyle yürütülen bu politikaya dayanıyordu.
Bu politikayı; Batı emperyalizminin baskılarına karşın İran ile yürütülen dostluk politikası kuvvetlendiriyordu. Bu süreçte Türkiye; Ortadoğu'daki ilişkilere din veya mezhep üzerinden değil; devletlerin ortak veya karşılıklı çıkarları açısından bakıyordu.
MEZHEPÇİLİK GELİNCE
Ne yazık ki Türkiye Ortadoğu'ya son bir yıldır mezhepçi bir açıdan bakmaya başladı. Çünkü; Arap Baharı adı altında; Arap devletlerindeki nisbeten laik yapıların yıkılıp yerine din devletlerinin kurulması gündeme getirilmişti. Suriye'de Sünni bir din devleti planlanmıştı. Böyle bir yapının Amerika ile kolay uzlaşacağı düşünülüyordu. (Dikkat edilirse; Ortadoğu'daki Şii devletlerin ABD ile çatışma içinde olduğu görülecektir.)
İşte bu süreçte Başbakan Erdoğan; eski, genel ve doğru politikayı bıraktı; Suriye rejimini yıkmak için bu ülke içinde terör eylemleri yürütenlere önce moral; sonra da silah ve para verdirdi.
Suriye'nin iç işlerine açık açık karışan bu politikanın, Beşşar Esad'ın yanlış politikalarına dayandırılması ilk anda avantaj sağlamış olsa da, geldiğimiz noktada Türkiye; kaybedenler arasına girdi.
Ne yazık ki Türkiye Ortadoğu'ya son bir yıldır mezhepçi bir açıdan bakmaya başladı. Çünkü; Arap Baharı adı altında; Arap devletlerindeki nisbeten laik yapıların yıkılıp yerine din devletlerinin kurulması gündeme getirilmişti. Suriye'de Sünni bir din devleti planlanmıştı. Böyle bir yapının Amerika ile kolay uzlaşacağı düşünülüyordu. (Dikkat edilirse; Ortadoğu'daki Şii devletlerin ABD ile çatışma içinde olduğu görülecektir.)
İşte bu süreçte Başbakan Erdoğan; eski, genel ve doğru politikayı bıraktı; Suriye rejimini yıkmak için bu ülke içinde terör eylemleri yürütenlere önce moral; sonra da silah ve para verdirdi.
Suriye'nin iç işlerine açık açık karışan bu politikanın, Beşşar Esad'ın yanlış politikalarına dayandırılması ilk anda avantaj sağlamış olsa da, geldiğimiz noktada Türkiye; kaybedenler arasına girdi.
ULUSLARARASI OYUN
Suriye; Ortadoğu'da değişik güçlerin tahteravalli oynadıkları bir alan. ABD-AB ittifakının Suriye'yi de ele geçirme politikası; dolaylı olarak Rusya-Çin duvarına çarpıyor. Esat rejimi; Türkiye'nin baskısına karşı buradan kuvvet alıyor. Öyle ki Suriye; bizim Genelkurmay'ın açıklamasına göre; kendi karasuları dışındaki bir uçağımızı vurup düşürebiliyor.
Başbakan Erdoğan bu saldırganlık karşısında esip gürlese de görüyoruz ki bir şey yapamıyor. Amerikan yönetimi de Türkiye'nin Güney sınırlarına yeni birlikler ve silahlar yollamasını; sıradışı olmayan bir gelişme gibi gösteriyor. Yani; 'Türkiye; Suriye'ye bir şey yapamaz!' demiş oluyor.
Suriye ve Irak'a yönelik yeni ve mezhepçi politikamız yüzünden sadece bu iki ülkeyi değil bütün Arap dünyasını yitirdik. Yanımızda duranlar sadece gerici Arap derebeyleri; Suudi kralı ve Körfez'deki şaklaban emirler...
Suriye; Ortadoğu'da değişik güçlerin tahteravalli oynadıkları bir alan. ABD-AB ittifakının Suriye'yi de ele geçirme politikası; dolaylı olarak Rusya-Çin duvarına çarpıyor. Esat rejimi; Türkiye'nin baskısına karşı buradan kuvvet alıyor. Öyle ki Suriye; bizim Genelkurmay'ın açıklamasına göre; kendi karasuları dışındaki bir uçağımızı vurup düşürebiliyor.
Başbakan Erdoğan bu saldırganlık karşısında esip gürlese de görüyoruz ki bir şey yapamıyor. Amerikan yönetimi de Türkiye'nin Güney sınırlarına yeni birlikler ve silahlar yollamasını; sıradışı olmayan bir gelişme gibi gösteriyor. Yani; 'Türkiye; Suriye'ye bir şey yapamaz!' demiş oluyor.
Suriye ve Irak'a yönelik yeni ve mezhepçi politikamız yüzünden sadece bu iki ülkeyi değil bütün Arap dünyasını yitirdik. Yanımızda duranlar sadece gerici Arap derebeyleri; Suudi kralı ve Körfez'deki şaklaban emirler...
GURURUMUZ KIRILDI
Her an düşecekmiş gibi görünen Beşşar Esad yönetiminin Türk askeri uçağını düşürmesi; Türkiye'de haklı olarak bir kızgınlığa yol açtı. Bu durumu; İstanbul Düşünce Enstitüsü'nun düzenlediği Marmara Üniversitesi'nde düzenlediği Suriye Sempozyumu'nda dahi gördük. Sempozyumda konuşan Suriye Muhalefet Grubundan Ar.Gr.Bekir Tanca; Türk uçağının düşürülmesinin bir Suriye provakasyonu olduğunu, Rusya'nın bilgisi ve desteğ olmadan bunun yapılamıyacağını söyledi.
İstanbul Düşünce Enstitüsü Başkanı Mustafa Şatıroğlu ise, kendi insanını katleden bir diktatörün Türk uçağını düşürmekle ' Cami duvarını kirlettiğini' söyledi.
Sayın Şatıroğlu; 'Türk kamuoyu ve STK'lar; Suriyede Alevi, Sunni,Hıırstiyan; Kürt ve Türkmen demeden herkese kucak açmalı. Katliamın durdurulması için hükümet muhalefet partilerini de yanına almalı; uluslararası örgütleri de harekete geçirip her türlü baskıyı yapmalıdır.' derken bile Suriye karşısında düştüğümüz bu güç durumun yarattığı kızgınlığı, kırgınlığı dile getiriyordu.
Suriye'ye karşı yürütülen bu başarısız politika; AKP iktidarına oy kaybettirecek gibi gözüküyor.
Her an düşecekmiş gibi görünen Beşşar Esad yönetiminin Türk askeri uçağını düşürmesi; Türkiye'de haklı olarak bir kızgınlığa yol açtı. Bu durumu; İstanbul Düşünce Enstitüsü'nun düzenlediği Marmara Üniversitesi'nde düzenlediği Suriye Sempozyumu'nda dahi gördük. Sempozyumda konuşan Suriye Muhalefet Grubundan Ar.Gr.Bekir Tanca; Türk uçağının düşürülmesinin bir Suriye provakasyonu olduğunu, Rusya'nın bilgisi ve desteğ olmadan bunun yapılamıyacağını söyledi.
İstanbul Düşünce Enstitüsü Başkanı Mustafa Şatıroğlu ise, kendi insanını katleden bir diktatörün Türk uçağını düşürmekle ' Cami duvarını kirlettiğini' söyledi.
Sayın Şatıroğlu; 'Türk kamuoyu ve STK'lar; Suriyede Alevi, Sunni,Hıırstiyan; Kürt ve Türkmen demeden herkese kucak açmalı. Katliamın durdurulması için hükümet muhalefet partilerini de yanına almalı; uluslararası örgütleri de harekete geçirip her türlü baskıyı yapmalıdır.' derken bile Suriye karşısında düştüğümüz bu güç durumun yarattığı kızgınlığı, kırgınlığı dile getiriyordu.
Suriye'ye karşı yürütülen bu başarısız politika; AKP iktidarına oy kaybettirecek gibi gözüküyor.
Rıza Zelyut