Subscribe Us

header ads

Kürt Alevi Yoktur

Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu, bir hafta önce Kayseri’de bir konuştu pir konuştu. Prof. Halaçoğlu “bugün Kürt olarak bilinen hâttâ hâttâ söyleyeyim, Alevî Kürt olarak bilinen insanlar maâlesef Ermeni’den dönmedir” demişti. Onun sözleri günümüzün önemli bir sorununun tartışılmasının da önünü açtı.
Şimdi soru şudur: Türkiye’de Kürt Alevî var mıdır? Ermeni’lerin bâzıları 1915 sürgününden sonra Alevî olup Kürt Alevîsi hâline mi gelmişlerdir?



RESMÎ TARİH GİZLİYOR

Bugün resmî tarihçi Yusuf Halaçoğlu’nun da PKK çizgisindeki Kürtçülerin de “Alevî Kürt” veya “Kürt Alevîsi” gibi terimlerle anlattığı kesim, özbeöz Türk’tür.

1501 yılında, Anadolu’dan giden Türkmenler, İran’da Safevî Devleti’ni kurdular. Bu devleti daha 15 yaşında kuran Şah İsmail, Hatayi mahlasıyla şiirler yazıp deyişler söylüyordu. O, bugün bile Anadolu Alevîleri için çok kutsal bir kişiliktir. Cem törenlerinde Hatayi’nin üç nefesi okunmazsa tören yürütülemez.

Şah İsmail, İran’daki devleti, Anadolu’da bulunan şu Türkmen boylarının yardımı ile kurmuştur: Ustaclu, Şamlu, Bayat, Afşar, Beğdili, Döğer, Yüreğir, Kınık, Bayındır, Salur, Eymir, Halep Türkmenleri, Rumlu, Çepni, Musullu, Tekelü, Bayburdlu, Karadağlu, Çapanlı, Turgutlu, Karamanlı, Dulkadırlı, İspirli, Hınıslı, Tokaçlı, Varsaklar… Bu aşiretlerin büyük bölümü Alevî idi (bu konudaki ayrıntılar için Bakın: Prof. Faruk Sümer; Safevi Devleti’nin Kuruluşunda Anadolu Türklerinin Rolü, TTK Yayını).

1514 yılında Çaldıran Ovası’nda Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim ile İran’daki Türk Safevi Devleti’nin sultanı Şah İsmail kapıştılar. Savaşı, Osmanlı kesimi kazandı.
Bu çatışmada Anadolu’daki göçebe Türkmenler (Alevî Türkmenler), Şah İsmail’in yanında yer almışlardı.

Kürt aşiretleri ise Osmanlı Devleti’nin tarafında kılıç sallamışlardı. Kürt’lerin bu yardımı yüzünden Yavuz Sultan Selim Doğu Anadolu’yu aşiret reislerine taksim etti. Kürt beyleri artık bulundukları şehrin hâkimi olacaklar; bu mülkiyet hakkı babadan oğula kalacak ve dışarıdan kimse onlara karışamayacaktı.

Fakat Yavuz Sultan Selim’in bir isteği vardı: Kürt aşiretleri Şah İsmail adlı Kızılbaş’a yardım eden bu Türk aşiretlerin hakkından gelecekler; onlara aman vermeyeceklerdi.

ŞU AŞİRETLERE BAKIN

Bugün Alevî Kürt denilen aşiretlerin büyük bölümünü işte bu Osmanlı Devleti ile Kürt aşiretlerinin ezdiği Alevî Türk aşiretleri oluşturmaktadır. Örneğin, Afşarlar’ın Doğu’da kalan kolu zaman içinde Kürtleşmiştir. Afşarlar Türk, Fars ve Arap kaynaklarında geçen ve padişah çıkartan çok büyük bir Türk boyudur. Afşarlar’ın bu özelliğini öğrenmek isteyenler Prof. Faruk Sümer’inOĞUZLAR (Türkmenler) Tarihleri-Boy Teşkilâtı-Destanlar” isimli kitaba bakabilirler.
Hülya Avşar, eğer âilesi Afşar boyundan ise, kesinlikle Türk’tür. Âilesinde Kürtçe konuşuluyor olması, sözünü ettiğimiz bu tarihî değişimin ürünüdür.

Diğer bir örnek de Beğdili (Beydili: Badıllı) aşiretidir. Alevî olan bu aşiret de Oğuz boylarından birisidir. Bu aşiretin Balaban Kolu tarihî kayıtlarda 100 âile olarak yer almaktadır. İşte bu Balabanlı kolundan olan ve DTP’den milletvekili seçilen Sabahat Tuncel de bugün kendisini Kürt sanmaktadır. Kürt Alevîsi denilen bu insanlar aslında Türk Alevisî’dir.

Bugün Doğu Anadolu’daki kolları Kürtleşmiş olan Iğdır, Bayat, Eyva (Yıva) gibi boylar da hakiki Türk topluluklarıdır.

Bugün Kürt sayılan Şikak aşireti, Kürt tarihi Şerefnâme’de, Türk aşireti gösterilmiştir. Bu aşiretin sol kolunu oluşturan ve Hakkâri yöresinde bulunan Ertuşîler de Türk’tür. Ertuşlu demek olan bu isim İrtişli anlamına gelir. İrtiş, Türk’lerin anayurdundaki ırmaklardan birisidir.
Günümüzde Tunceli yöresinde yaşayan Alevîler ise Türkler’in Hun kolundandır. Tunceli halkı ile Kürt halkı arasında ne dil, ne kültür ne tarih bağı vardır.

Ünlü Türkmen boylarından Karakeçili aşiretinin Batı’daki kolu Türkçe konuşurken, Urfa bölgesindekiler Kürtçe konuşmaktadırlar. Küresinliler Samsun bölgesinden Van civarına yerleştirilmiş Türkler olmalarına karşın zamanla dillerini yitirmişlerdir. Kürt kökenliler ile sonradan Kürtleşenler arasında bir statü farkı bile oluşmuş idi. Van çevresindeki Kürt aşiret reislerinden Kinyas Kartal Kürtleşmiş Türkler ile ilişki kurmadıklarını, onlara kız vermediklerini dile getirmiştir. (Bakınız: Macit Gürbüz; Kürtleşen Türkler, s. 149).

Örneğin, Türkan adı Türkler anlamına gelen aşiret bile Kürtleşmiş bulunuyor. Kürdili oymağının da Barak Türkmenleri’ne bağlı olduğu biliniyor. Öz Türk boyu olduğu adından bile anlaşılan Döğer aşireti de Urfa bölgesinde Kürtleşmiştir.

Ayrıca Gaziantep ve Kilis dolaylarında Musabeyli, İlbeyli, Okçu İzzeddin boyları; Şanlıurfa’da Torunlar; Sincar Dağı çevresindeki Saçlılar; Sekiz Büklüler, Amik Ovası’ndaki Kırıklar ve hatta Akkoyunlu, Karakoyunlu gibi büyük Türk boyları bugün Kürtleşmiş durumdadır.
Sivas yöresinde Koçgiri diye bilinen büyük aşiret de bâzılarınca Kürt sayılıyor. Gel gör ki dünyâ çapında bir otorite olan Türkiyatçı İrene Melikoff bu bölgede yaptığı araştırmada bunların Türk kimliğini net biçimde tesbit etmiştir.

MİLLET-İ SÂDIKA: ERMENİLER

Ermeni halkı, milâttan öncesinden beri Kuzeydoğu Anadolu ile Kafkas hattında yaşamaktadır. En eski Hristiyanlardan birisi Ermeni halkıdır ve bunlar dinlerini asla terk etmemişlerdir. Türkler bölgeyi ele geçirdikten sonra Ermeniler’le dost olarak yaşamaya başlamışlardır. Osmanlı Devleti, Türkmenler’i topluca katlederken, Ermeniler’i “Millet-i Sâdıka (Sâdık Millet)” ilan etmiş, devletin yönetim katında bunlara her türlü olanağı tanımıştır. Meşhur 1915 sürgünü, Ermeniler’in devlet içinde olay çıkarmaması için yapılmıştır.

Bu sürgünden kaçanlar, kendilerini gizleyenler, hemen hemen yok denecek kadar azdır. Kalan Ermeniler, devletin ve halkın bilgisi dâhilinde kalan âilelerdir. Bunları Alevîler’in içine gizlenmiş olarak göstermek tarihi çarpıtmaktır.

Kürtler ise tarihte, adı çok az geçen bir kavimdir. Bunlar Doğu Anadolu’nun dağlık kesiminde yaşayan göçebelerdir. Bir devlet kuramamışlardır. Ancak 1514’ten sonra aşiret reisleri güç kazanmışlardır. Kürtler inanç olarak İslâm’ın Şâfii kolundandır. Tarikat olarak da büyük ölçüde Nakşibendîliği seçmişlerdir. Bu yönüyle de Alevîler’le Kürtler arasında derin uçurum bulunmaktadır.

ANADOLU ALEVÎLİĞİ

Anadolu’daki Alevîlik özü itibârıyla Türk kimliklidir. Bu topraklardaki Alevîliğin kendisini anlatma aracı, “bağlamadır“. Bu saz Türk’e özgüdür. Alevîler, bağlamayı kutsamış; ona “Telli Kur’ân” denilmiştir. Kürtler’de bağlama olmadığı gibi, onun kutsanması da yoktur.
Anadolu Alevîleri’nin ibâdeti olan cem töreni de Türkçe ibâdet biçimidir. Bu topraklarda asla Kürtçe cem yapılmamıştır. Bugün Kürt Alevî diye bilinen veya kendilerini öyle sananlar bile cemlerini Türkçe yapmaktadırlar. Sâdece bu olgu bile Kürt Alevî’nin, Türk Alevî olduğunu göstermeye yeter.

Yine Anadolu Alevîliği’nin “Yedi Ulular” diye kutsadığı ozanların tamamı Türk’tür. Seyyit Nesimi, Hatayi (Şah İsmail), Yemini, Virani, Pir Sultan Abdal, Fuzuli, Kul Himmet Türkçe yazan ozanlardır. Günümüzde bile Kürt kökenli bir Alevî ozanı yoktur. Anadolu Alevîleri’nin kutsal kişileri arasında Kürt kökenli kimse bulunmamaktadır. Kürtler’de kadının durumu ile Alevîler’de kadının durumu birbirine hiç benzememektedir. Ayrıca sivil yaşam modeli de birbirine taban tabana zıttır.

Bu yüzden Anadolu’da dikkat çekecek bir kitle olarak Kürt Alevîsi veya Alevi Kürt olmamıştır. Bu terimler, son yirmi yılda ortaya çıkmıştır. Bir taraftan Osmanlı zihniyetindeki resmî tarihçiler, bir taraftan, Alevîler’i de Kürt göstermeye çabalayan PKK’lılar Alevî Kürt terimini icat etmişlerdir.

Bâzı Alevî’nin Ermeni olduğu iddiası da tamamen yanlıştır. Çünkü Ermeni milleti, Hristiyan olarak kalmıştır. Bunlardan İslâm’ı seçenler de çok azdır. Bu gibi Ermeniler’in Alevî nüfus içinde belirleyici olduğunu düşünmek, tarihi tersyüz etmekten başka şey değildir.

***
HAMİDİYE ALAYLARI DARBESİ

1826’da Osmanlı padişahı 2. Mahmut, Yeniçeri Ordusu’nu kaldırdıktan sonra bütün Alevî dergâhlarını yıktırıyor; Bektaşî babalarını astırıyor; dedeleri sürüyor; imparatorluk içinde Alevîler’i yeniden dağlara kaçırıyordu. Dağ başlarına sığınan çâresiz insanlar, meşe ağacının palamutlarını öğütüp yiyerek hayatta kalmaya çalışıyorlardı.

Alevîler’e yönelik yeni bir saldırı dalgası da Hamidiye Alayları ile geliyordu. Padişah 2. Abdülhamit, 1894 yılında Doğu Anadolu’da Kürt aşiret reislerine 26 kadar alay kurdurttu. Bu alaya girenler uzun ve tehlikeli askerlik hizmetinden ve vergi vermekten kurtuluyorlardı. Ayrıca bölgede astığı astık, kestiği kestik hâle geliyorlardı.

Ermeniler’e karşı kurulduğu iddia edilen Hamidiye Alayları, bulundukları yerde direnen son Alevî aşiretlerini de bastırıp yağmaladılar… Çünkü bu aşiretler Şâfii Kürtler’den oluşturulmuştu. Bugün Kürt gösterilen Alevî aşiretlere bu hak verilmemişti. Hamidiye Alayları’na ilişkin ayrıntılı bilgiler, o günleri yaşayan M. Şerif Fırat’ın Doğu İlleri ve Varto Tarihi adlı kitabında bulunmaktadır.
En az 500 sene süren bu ezme politikası sonucunda Alevî Türkmenler dillerini unutup Kürtçe konuşmaya başladılar. Özbeöz Türk olan bu Alevîler zamanla kendilerini Kürt sandılar.
***

“EŞEK TÜRK(!)”
Osmanlı Devleti’ni yönetenler zamanla bu devleti kuran Türk’ün düşmanı hâline gelmişti. İstanbul yönetimi, Türkmenler’i, “Eşek Türk, Akılsız Türk, Kaba Türk” diye aşağılıyordu. Şehirden beslenen Osmanlı şâiri de şöyle söylüyordu Türkmen’e:
“Türk’ün dilberidir gâyetle inat
Şehir dili bilmez lisanı kubat
Lisanından eyler Türklüğün isbat
Hayvan gibi gözün diker samana”
Türkmen ise Osmanlı zorbalarına şöyle cevap veriyordu:
“Şalvarı şaltag Osmanlı
Eyeri kaltag Osmanlı
Ekende yok biçende yok
Yiyende ortag Osmanlı”
Halk kendisini sömüren Osmanlı’ya karşı onun en güçlü olduğu dönemde isyan ediyor; bu isyana da Bozoklu (Yozgatlı) eşkıya Celâl’in adından dolayı “Celalî İsyanları” adı veriliyordu. Bu Celâl dahi Alevî idi. Osmanlı şeyhülislâmları da Türkmenler için “bu Kızılbaş tâifesi Müslüman olmadıklarından, öldürülmeleri dine uygundur” diye fetva veriyorlardı. Bunun belgelerini arşivlerden bulup “Osmanlı’da Karşı Düşünce ve İdam Edilenler” isimli kitabımda vermiş bulunuyorum.
Rıza Zelyut
***