Kul Himmet (GÜLCE-BULUŞMA)
-I-
Tutup danıştık izana,
Vurduk kalemi mizana,
Deli gönlü zümrüt ayar,
Söz geldi başka ozana.
Tokattan verilen bir ses,
Çekti bizi nefes nefes,
Gönül kafesine koyar,
Aşkı daim olan herkes.
Gönül ferah huşu ile
Yokuş yola koşu ile
Dolanarak diyar diyar,
Vardık turna kuşu ile.
Almus ilçesinin Görümlü köyü,
Çizgisi Pir Sultan az kısa boyu,
Günümüze değin yürümüş soyu,
Ozanlar içinde ar’dır Kul Himmet.
On altıncı yüz yıl zaman karışık,
Başı kurban kendisiyle barışık,
Sönmemek üzere yanan bir ışık,
Ozanlar içinde nurdurKul Himmet,
Öz adı Hüseyin köken Erdebil,
Oğlu Abbas ölmüş Şahin’i vekil,
Hanımı Fatma’dır hasreti sefil,
Ozanlar içinde yârdir Kul Himmet,
Anadolu vermiş nice cevherler,
Kapalı kutudan çıksın değerler,
Babasının adı Muhyittin derler,
Ozanlar içinde nardır Kul Himmet.
Kısıtlı bilgiler
Yaşamını anlatmaya gelmiyor kâfi.
Benliğine, inancına işlemiş
Şiirinde ‘Dedem’ diyor Şeyh Safi.
Şiir dilinin ustası, Türkçeye hakim ozan
Mücadele adamı,
Sorgulanıp, zulme uğramış zindan görmüş,
Kaçak yaşamış çok zaman.
‘‘Gel gönül kimsenin aybına bakma
Hazer kıl sevdiğim değme gönüle
Arif ol cihanda bir gönül yıkma
Hazer kıl sevdiğim değme gönüle
Daim aşk atına bin de atlı gez
Edep öğren erkân öğren otlu gez
Gönül yıkma halk içinde tatlı gez
Sakın ey sevdiğim değme gönüle
Yoldaş eyle iman gibi dostunu
Amel kazan aramazlar aslını
Turap ol ki çiğnesinler üstünü
Hâk ol ey sevdiğim değme gönüle
Cihad eyle günahların tartasın
Bir amel kazan ki Hakk’a yetesin
Şaar gibi her gördüğün örtesin
Pir ol ey sevdiğim değme gönüle
Kul Himmet dilimde zikrim Muhammed
Aşk dolusun içtim Hüda’ya minnet
Dinar ile satın alınmaz cennet
Hazer kıl sevdiğim değme gönüle’’
Pir Sultan çevresinde yetişip, onu izler
Bir Alevi- Bektaşi ozanı, yedi uludan birisi;
Tarikat ışığından gelir sevgisi.
Ne sakınır ne gizler,
Bütün nefeslerinde Hazreti Ali
İçtenlikle anılır,
On iki İmamlar, Hacı Bektaşi Veli.
Bir kutsal mirastır,
Kuşaktan kuşağa taşınır eserleri;
Cemlerde nefes nefes söz olur dökülür sazla,
Hakk’a varır niyazla…
Vefasız bir dünya kaç ozan yedi,
Beden can boşadı ünü ölmedi,
Sürdükçe insanlık yaşar ebedi,
Yıkılmaz bir kale surdur Kul Himmet.
-II-
Yaşamları, kültürleri, ilimleri
Tarih sayfalarına girmemiş
Her birisi bir hazine, bir ocak;
Sözlü geleneğe bağlı olarak yaşatılan
Ölümsüz birer abide, geleceğe ışık olan
Ozanları tanımak
Eserleriyle mümkündür ancak.
Halkın gönlüne zimmet,
Eşsiz nefesleriyle tanınır Kul Himmet.
Fatiha suresi Sebul Mesâni,
Tekrarlanıp duran bilinir hani,
Kur’an’da ilk sure, özüdür yani,
Okuyup sırrına ermiş Kul Himmet,
Türab olmuş EbuTürab yolunca,
Bir bülbül misali âşık olunca,
Ölümüne yanıp özün bulunca,
Ali bahçesinden dermiş Kul Himmet.
‘‘Sebül-mesani kitabını okusan
Türablıktan alâ yol mu bulunur
Bülbül olsam dört kapıda şakısan
Türablıktan alâ yol mu bulunur
Türab ol ki çiğnesinler üstünü
Anda fark et düşmanını dostunu
Nesimî gibi yüzdüregör postunu
Türablıktan alâ yol mu bulunur
Türab ide özün türab ol türab
Kalbindeki kini kibrini bırak
Muhammed Alinin cemâlin görek
Türablıktan alâ yol mu bulunur
Şükür türablıktan doğrudur yolum
Aliye de malum ahvalim halim
Balım Sultan Haydar kendaslan Alim
Türablıktan alâ yol mu bulunur
Balıyı türab eden aşkın meyidir
Ali Seydi Şah İbrahim soyudur
Türablıktan Şah-ı Merdan huyudur
Türablıktan alâ yol mu bulunur
Kul Himmetim ‘Kulhüvallahü ahad’
Cesetimden can kalmadı bu saat
Dünü günü bildim idim Muhammed
Türablıktan alâ yol mu bulunur’’
Bilgi haznesinde Hakk’ın kitabı,
Dururken niyaza bulur mihrabı,
Nazardır cahile keskin hesabı,
Muhataba cevap vermiş Kul Himmet.
‘‘Eğer din bâbından haber sorarsan
Söyle kelâmını bildir efendim
Sual eyle ihsân olsun kelamlar
Bilemezsem hâlim nedir efendim
Bir günün farzını on yedi bildim
Yiğirmi sünneti üç vitir kıldım
Sualine cevap vermeye geldim
Veremezsem döv de öldür efendim
Sabah dört öğlen on belli beyandır
İkindi sekizdir deme ziyândır
Akşam beş yatson üç vitir tamamdır
Bunu da böylece kıldım efendim
Altmış altı er kaleyi boyladım
Altı yüz teravihi hesap eyledim
Ben bir divaneyim böyle söyledim
Buncağız kusura kalma efendim
Kıyas et meydandan geri kalırım
Aç gözünü sana hoca olurum
Bir yıllık namazı ezber bilirim
Var senden kaçan kördür efendim
Beş bin yüz yirmi farzıdır heman
Yedi bin iki yüz sünnettir tamam
İncille Zebur Hak delili Kuran
O da bir sırdır ermen efendim
Seyyid gibi sen secdeye oturmuş
Köylü sana yağlı pilav getirmiş
Bana sen de neden sual sorarsın
Balı kaymağı da yersin efendim
Sözü molur sencileyin özü çürüğün
Yüzün görme yüzü gözü buruğun
La bak aşağı indirmişsin sarığın
Korkarım başında güldür efendim
Herhalde ilerü gelemez deyü
Sualime cevap veremez deyü
Kul Himmet ile baş edemez deyü
Korkarım el sana güler efendim’’
İnancı bellidir kültürü belli,
Ehl-i beyt aşığı sevdiği Ali,
Mürşidi bilinir Bektaş-ı Veli,
Serini yoluna sermiş Kul Himmet.
‘‘Bektaş-ı Velinin yolun bilmeyen
Gündüzü karanlık gece sayılır
Evlad-ı Âliye biat etmeyen
Zümresi münafık pice sayılır
Evlad-ı Mürseldir tutmazsa damen
Anlardan ıraktır din ile iman
Kim Ali evlada ederse güman
Yüz bin emek çekse hiçe sayılır
Arşın yücesidir başının tacı
Kabeye ulaşır zülfürün ucu
Ehl-i beyt katarı güruh-ı naci
Cümle güruhlardan yüce sayılır
Kul Himmetim bu manaya erenler
Zamanında imanını bulanlar
Hazret-i Hünkârı mürşit bilenler
Bir niyazı yüz bin hoca sayılır’’
Dili halk dili Türkçe,
Yedili, sekizli, on birli; ölçüsü hece.
Konu, şimdiki deyişle Alevilik öğretisi
Nefesler, şathiyeler, maniler…
Ozan soylu Duazimamlar,
Vurur mızrap tel iniler.
‘‘Her sabah her sabah ötüşür kuşlar
Allah bir Muhammed Ali diyerek
Bülbül de gül için figana başlar
Allah bir Muhammed Ali diyerek
Fatma Düldül Kamber durdu duaya
İsa kahreyledi ağdı havaya
Şehriban soyundu bindi deveye
Allah bir Muhammed Ali diyerek
Gece gündüz arı inler balına
Kıblemizden kısmetimiz verile
Veysel Karan gitti Yemen eline
Allah bir Muhammed Ali diyerek
Biz çekelim imamların yasını
Dinleyelim gerçeklerin sesini
İmam Hasan içti ağu tasını
Allah bir Muhammed Ali diyerek
Mümin olan incelekten elendi
Talip olan Hak yoluna dolandı
Şah Hüseyin al kanlara bulandı
Allah bir Muhammed Ali diyerek
İmam Zeynel parelendi bölündü
Muhammed Bakıra secde kılındı
İmam Cafere de erkân çalındı
Allah bir Muhammed Ali diyerek
Uçtu gönül kuşu bulmaz yuvası
Serimize çöktü Şahın havası
Musa Kazım Rızannın da duası
Allah bir Muhammed Ali diyerek
Taki ile Naki bir olup gitti
Ol Hasan Askeri nur olup gitti
Mehdi mağarada sır olup gitti
Allah bir Muhammed Ali diyerek
Dört kitap indi de dördüne düştü
Kur’an Muammedin virdine düştü
Kul Himmet Alinin derdine düştü
Allah bir Muhammed Ali diyerek’’
Maniler dizi dizi
Eğler içinde gizi,
Okuyup anlayanlar
Bulur tarihten izi.
‘‘………………….
Makalatın ahiri
Cemalatın zuhuru
Şeyh Safiye değiptir
İmam Cafer mühürü
……………………
Pardolur Şah pardolur
Eşikte niyaz dolur
Erenler dem erince
Kış içinde yaz olur
…………………….
Mana erişti yüze
Yüz gören vermez yüze
Arifler sohbetidir
Armağan geldi bize
………………………’’
Sözlü gelenekte
Halkın sevgisi, halkın sahiplenişinden
Şiirler karışır, ozanlar karışır.
Değişime uğrar bazen
Gönül incileri mısralar;
Aynı şiiri
Bazen Kul Himmet’e söyletir,
Bazen Kul Himmet Üstadım’a.
‘‘Kul Himmet’tir adımız
Burda yoktur padımız
Şâh-ı Merdan aşkına
Hak versin muradımız’’
‘‘Kul Himmet Üstadımız
Onda yoktur yadımız
Şah-ı Merdan aşkına
Hak vere muradımız’’
Kul Himmet Üstadım ayrı bir ozan,
Kul Himmet yolunda nefesler yazan,
Kul Himmet kılavuz Kul Himmet mizan,
Ezayı cefayı görmüş Kul himmet.
Sözlü gelenek içinde bir ‘mit’
Bilir Usta Kul Himmet.
‘‘Kurtla kıyamete kalmak’’
Bir deyimdir Anadolu’da,
Genç gelin yaşlı kaynanaya:
“Ölmedi gitti,
Kurtla kıyamete mi kalacak ne? ” sözü,
Kıyamet günüyle ilgili anlatının özü;
Dünyanın sonu geldiğinde
Âdemoğlu yok olacak,
En sona bir kurt kalacak.
Varyantlaşmış bir deyim
‘‘Kıyamette kurt olmak’’
Azerbaycan dilinde bedduaya dönüşmüş:
“Kıyamette kurt olasın”
Bu ‘mit’teki anlatı
Kıyamet günü Sûr’a üflendiğinde
Bütün canlılar ölecek,
Dağlar yerle bir olacak,
En sona bir bozkurt kalacak;
Korkunç rüzgâr, tüylerini yolacak,
Derisi soyulacak etleri lime lime…
Acı çekecek direnecek,
Son ana kadar ayakta kalacak.
‘‘Pare pare yalan dünya
Yalan dünya değil misin
Hasan ile Hüseyini
Alan dünya değil misin
Ali bindi Düldül ata
Âşık dayanır firkate
Bozkurt ile kıyamete
Kalan dünya değil misin
Alinin Düldülün alıp
Arslanını dağa salıp
Yedi kere üste kalıp
Dolan dünya değil misin
Ah şu kaşa ah şu göze
Ciğer kebap oldu köze
Muhammedi bir ham beze
Saran dünya değil misin
Yetik Kul Himmetim yetik
Gerçeğin eteğin tutup
İnsan gül ot gibi bitip
Dolan dünya değil misin’’
Deneyen yanılır aşkın gücünü,
Vuslat’î diyor ki burulmaz ünü,
Yaşatır şairler gönlünde dünü,
Nice ozan izin sürmüş Kul Himmet.
Osman Öcal