Subscribe Us

header ads

Atatürk'ün Askeri Teğmen Mehmet Ali Çelebi


'Ümraniye soruşturması'ndan 33 ay tutuklu yargılandıktan sonra tahliye edilen Teğmen Çelebi, Bingöl'de savaş pilotu olarak Kobra helikopterleriyle terör operasyonlarına katıldı
'Ümraniye soruşturması'ndan 33 ay tutuklu yargılandıktan sonra tahliye edilen Teğmen Çelebi, Bingöl'de savaş pilotu olarak Kobra helikopterleriyle terör operasyonlarına katıldı.
Mehmet Ali Çelebi 23 Temmuz 1984'te doğdu.
Baba Muharrem Çelebi banka veznedarı.
Anne Rukiye Çelebi gardiyan.
Annesi Amasya Cezaevi'nde görevliydi ve oğlunu bırakacak kimsesi olmadığı için onu her gün hapishaneye götürdü.
Mehmet Ali Çelebi cezaevinin maskotu oldu, gardiyanlar ve mahkumlar tarafından büyütüldü.
Cezaevi ile, koğuşlar ile tanışması yeni değildi yani.
1990 yılında Amasya Atatürk İlkokulu'nda öğrenime başladı.
Okulu birincilikle bitirdi.
1995-1999 yıllarında sınavla kazandığı Amasya Anadolu Lisesi ortaokul bölümünü de birincilikle bitirdi.

Tüm diğer sınavları da kazanmasına rağmen, ağabeyi Volkan'ın Askeri Lise'de okumasının etkisiyle 1999 yılında kendi isteğiyle Maltepe Askeri Lisesi'ni seçti.
(Ağabeyi 2001 yılında felsefeye yönelik aşırı ilgisi nedeniyle Hava Harp Okulu'ndan kendi isteğiyle ayrıldı.)
Mehmet Ali Çelebi 2000 yılında Askeri Liseyi de birincilikle bitirdi ve dönemin Ege Ordu Komutanı Orgeneral (ve bugünün Ergenekon sanığı) Hurşit Tolon'dan diplomasını aldı.
Kura ile karacı olduğu belirlendikten sonra 2003 yılında Kara Harp Okulu'nda eğitim ve öğretim hayatına başladı.
2007 yılında okulu birincilikle bitirdiği için diplomasını Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'tan aldı ve o fotoğraf karesi sonradan çok kullanılacak tarihi bir kare oldu.
Öğrenim boyunca bütün notları 10 üzerinden 10 oldu.
2007 yılında helikopter pilotu olmayı tercih etti; bunun için, dünyanın en zor kursu tabir edilen bir senelik "helikopter pilotluğu" eğitimini birincilikle bitirdi.
Peki, bu çok başarılı Teğmen Çelebi okul dışında nasıl biriydi?
Tatlı-sert bir mizacı vardı.
Sakin ve gururluydu.
Doğruluğu ve onuru her şeyin üstünde tutuyordu.
Mücadeleciydi.
Harp Okulu öğrenciliği döneminde arkadaşlarına, final sınavları öncesinde bir hoca gibi 50-60 kişilik gruplar halinde ders anlatması ve onların bu dersleri izlemesi sonucu sınavları geçmesi bir efsane şeklinde hep kulaktan kulağa anlatıldı.
Tarihe meraklıydı.
Başucunda her zaman Nutuk vardı.
("Nutuk'u arkadaşlarına ve onların akrabalarına okumalarını salık vermesi", savcılığın iddianamesinde altı çizili ve büyük harflerle yazılarak suç unsuru sayıldı!
Savcı ile Teğmen Çelebi arasında, bu konuda tartışma yaşandı)
Kitap kurduydu.
Öyle ki, 2.5 yıllık cezaevi hayatında 500 kitap okudu.
Felsefeye düşkündü.
Bunun bir nedeni de ağabeyi Volkan'ın felsefe öğrenimi görmesiydi.
Herakleitos'un Fragmanlar'ını, Apuleius'un Başkalaşımları'nı, Platon'un Devlet'ini ve Diyaloglar'ını, Aristoteles'in Nikomakhos'un Etik ve Retorik'ini, Epiktetos'un Söylevleri'ni, Boethius'un Felsefenin Tesellisi'ni, Seneca'nın Tanrısal Öngörüsü'nü, Descartes'ın Meditasyonlar'ını, Spinoza'nın Etika'sını, Erasmus'un Deliliğe Övgü'sünü, Thomas Hobbes'un Leviathan'ını, Francic Bacon'un Denemeleri'ni, Mevlana'nın Mesnevisi'ni çok sevdi.
Şiir seviyordu.
Şair olarak Fazıl Hüsnü Dağlarca'yı, Nazım Hikmet'i, Yunus Emre'yi, Orhan Veli'yi beğeniyordu.
Futbol lisansı da olan Teğmen Çelebi okul takımının başarılı futbolcularından biriydi.
Küçüklüğünden itibaren koyu bir Beşiktaşlı ve Amasyaspor'luydu.
Sualtı dalgıçlık kursiyerliğini de tutuklanmadan kısa bir süre önce birincilikle bitirmişti.
Teğmen...
O kadar zayıf, o denli narin görünüyordu ki, sanki tutmaya kalksanız kırılacak gibiydi.
Tam 30 aydır Silivri'deydi.
Tutuklanmasından 29 ay sonra, cep telefonuna emniyet müdürlüğünde birileri tarafından "yanlışlıkla !" 139 terör örgütü üyesinin telefon numaralarının yüklendiği yine bizzat emniyet tarafından itiraf edilmişti...
Ama o hâlâ tutukluydu!..
Kara Pilot Teğmen Mehmet Ali Çelebi, 18 Şubat Cuma günü Silivri
Mahkemesi'nde söz istedi, kürsüye geldi.
O narin, o tutmaya kalksanız kırılıverecekmiş hissi veren gencecik adam, başına örülmeye çalışılan "dijital pusu"yu tek tek, belgeleriyle anlattıktan sonra konuşmasını şu sözlerle tamamladı:
11 Şubat 2011 saat 20.45'te düşmanın sinsi savaş silahı olan bazı TV kanallarından, "mahkeme kapılarının komutanlarımın üzerine kilitlendiğini" duydum ve üzüntüyle izledim.
Hakaret olarak kabul ediyorum..
Sebep, kaçma şüphesi...
Siz, Mustafa Kemal'in askerlerinin cepheden kaçtığını gördünüz mü ?
Komutanlarım sınırları açsanız, çekip gitmezler.
Onları Hizbullahçı mı zannettiniz ?
Buradan Türk milletine, Genelkurmay Başkanı nezdinde tüm komutanlarıma ve silah arkadaşlarıma sesleniyorum:
İçiniz rahat olsun.
Biliyoruz ki, bu bir savaştır.
Savaşta asker yaralanır, asker esir düşer, asker ölür.
Bunların bilincindeyiz.
Biz Türk subayıyız.
Bizim için hak yok, vazife vardır.
Merak etmeyiniz, burası bize zindan değil Çiğiltepe'dir..
Onuru karşısında yaşamını hakir gören Albay Reşat Çiğiltepe'nin vazife anlayışıyla buradayız.
Mustafa Kemal'in, "Size ölmeyi emrediyorum !" emri, bizler için halen geçerlidir.
Sonsuza kadar da geçerli olacaktır.
Endişe duymayınız, Teğmen Çelebi'yi geçemeyenler onu yetiştiren komutanlarına ne yapabilir ki...
Cephede bir Mehmet vardı, şimdi 150 Mehmet var.
Cephe şimdi daha da güçlü.
Bu şartlarda sizden tahliye talep etmem, benim için vatana ihanetle eşdeğerdir.
Mevzubahis vatansa bundan gayrı kalan her şey teferruattır.
Şimdi kapıları kapatın !
Yüzümüzü ışığa doğru uzatacağız..
Giyotin inecek..
Tekrar uzatacağız..
İnecek..
Uzatacağız..
Gün gelecek, giyotin kesemeyecek:
Kazanacağız !...
Mahkeme arasında, az önce sanık kürsüsünde o "dev konuşmayı" yapan gencecik teğmenin bana doğru geldiğini gördüm.
Saygıyla uzattı elini, "doğruları yazdığınız için minnettarız.." diye başladı.
Boğazımın düğümlendiğini hissettim, elimi kaldırıp sözünü kestim ve yalnızca o üç sözcüğü söyledim:
- Vatan size minnettardır.