Cumhuriyetin omurgası
Türkmenlerin, Milli Mücadele örgütlenmesine en büyük katkısı, Türk olmanın küçümsendiği imparatorluk günlerinde, ulus-devleti işaret eden bir muhalefet hareketi oluşturmalarıydı
Bugün durağımız İstanbul Zeytinburnu’nda bulunan Erikli Baba Dergahı. Osmanlı’nın kuruluşunda Anadolu’ya gelen Horasan Erenlerinden olan Erikli Baba’nın açtığı dergah, hem İstanbul’un Fethi hem de Kurtuluş Savaşı sırasında stratejik görevler üstlenmiş. İstanbul’un kuşatılması sırasında, Yedikule’deki Altınkapı’nın karşısına kurulan Yeniçeri ordugahının su ve gıda ihtiyacını karşılayan Erikli Baba Dergahı, Kurtuluş Savaşı’na da bütün varlığı ile katkıda bulunmuş. Dergahtaki mezarların arasına kazılan tünellerde saklanan silahları, buradaki Bektaşi önderleri, günü geldiğinde işgalci İngilizler’e karşı kullanılmak üzere Atatürk’e bizzat teslim etmişler.
Türkmenlerin, Milli Mücadele örgütlenmesine en büyük katkısı, Türk olmanın küçümsendiği imparatorluk günlerinde, ulus-devleti işaret eden bir muhalefet hareketi oluşturmalarıydı
Bugün durağımız İstanbul Zeytinburnu’nda bulunan Erikli Baba Dergahı. Osmanlı’nın kuruluşunda Anadolu’ya gelen Horasan Erenlerinden olan Erikli Baba’nın açtığı dergah, hem İstanbul’un Fethi hem de Kurtuluş Savaşı sırasında stratejik görevler üstlenmiş. İstanbul’un kuşatılması sırasında, Yedikule’deki Altınkapı’nın karşısına kurulan Yeniçeri ordugahının su ve gıda ihtiyacını karşılayan Erikli Baba Dergahı, Kurtuluş Savaşı’na da bütün varlığı ile katkıda bulunmuş. Dergahtaki mezarların arasına kazılan tünellerde saklanan silahları, buradaki Bektaşi önderleri, günü geldiğinde işgalci İngilizler’e karşı kullanılmak üzere Atatürk’e bizzat teslim etmişler.
Erikli Baba Dergahı’nın bir başka özelliği de 1925 yılında tekke ve zaviyelerle birlikte kapanmamış olmasına karşın, bir süre sonra “Laik cumhuriyete güveni nedeniyle” faaliyetlerine gönüllü olarak son vererek anahtarlarını TBMM’ye bizzat teslim etmiş olması.
Kullanılmadığı süre içinde harabeye dönen dergahı, aslına uygun olarak restore edilmiş hali olan bugünkü görünümüne Erikli Baba Kültür Derneği kavuşturmuş.
Dernek Başkanı Avukat Metin Tarhan, dergahı bugün de tarihsel misyonuna uygun olarak işletmeye özen gösterdiklerini söylüyor.
“Tarihsel misyonu” derken, mekanın “geleneksel Türk kültürünün yaşatıldığı bir merkez” oluşunu kast ediyor Tarhan. Zaten Aleviliği de “Türkmen kültürüyle özdeşleşen bir noktada” konumlandırıyor. Tarhan’a göre “Orta Asya’da medreselerde, tekkelerde yetişen kişilerin, Anadolu’yu Türkleştirmek ve Müslümanlaştırmak için yayıldıkları dönemden bugüne kadar taşınarak gelen değerler” yaşatılıyor Erikli Baba Dergahında.
Türk olmak küçümseniyordu
Osmanlı’da şu veya bu şekilde 1500’lü yıllara kadar Türkmen kültür ve inancı hakimken, Arap kültürünün İslamiyet’e bulaştırılmasını takiben Türkmen kültürünün Osmanlı’dan tasfiye sürecinin de başladığını anlatan Tarhan, bunun özünde bir “inanç ayrışması” olmadığını belirtiyor.
“Öyleyse ne?” diye sorduğumuzda aldığımız cevap o “büyük kırılma”ya işaret ediyor:
“Türkmenliğin, Türk olmanın küçümsenmeye başlanması.”
“Artık Türklük unutularak Osmanlılık gibi kavramlar geliştiriliyor. Bu dönemden çöküşe kadar Alevilere yönelik kıyımlar var, baskılar var, katliamlar var” diyor Tarhan.
Bu tecrübelerin Alevileri Cumhuriyet için “hazır bir güç” haline getirdiğini savunuyor:
“Anadolu Türkmenleri o dönemde de aydınlık bir güç, kendi değerlerine bağlı bir güç, medeni bir güç, eşitlikçi bir güç... Kendi yapısında, Orta Asya’dan, o kurultay süreçleriyle birlikte gelen, kadını, erkeği, çocuklarıyla tüm sorunları tartışabilen bir geleneği devam ettiriyor. Bu hazır güç Cumhuriyetin omurgasını oluşturuyor. Çok ciddi, hazır muhalefetleri var Bu ulus-devleti oluşturma noktasında bir muhalefet. Atatürk de bunu görüyor. Zaten Selanik’te kendi kişiliğinin oluşmasında da, Anadolu’dan giden erenlerin yarattığı aydınlıkçı ortamın katkısı var. Dolayısıyla Türklük veya Türk kültürü çok önemli Atatürk için.”
* Atatürk’ün Bektaşiliği iddialarına bir gönderme mi bu?
Atatürk’ün geçmişinde Bektaşilik var mıdır, yok mudur bizim için hiç önemli değil. Önemli olan Atatürk’ün kurduğu düzenle Alevilerin beklentilerinin örtüşmüş olmasıdır. Bektaşi olduğunu öne sürenler var. Atatürk, hem kendi yaşam tarzıyla hem de Alevilerin yaşam tarzıyla, talep ve beklentileriyle örtüşen bir cumhuriyetin, ulus-devletin kurulmasına öncülük edişiyle Alevi olmasa da, Aleviler gibidir denebilir.
Mehdi kavramı var
Konuşurken çok iddialı bir ifade de kullanıyor Tarhan:
“Ben bazen uca da kaçarak ’Alevi muhalefet olmamış olsaydı cumhuriyetin kazanılması çok rahat olmayabilirdi’ diye düşünüyorum. Çok afaki bir düşünce olduğunu da sanmıyorum, tarihsel gerçeklere bakarak böyle bir varsayımda buluyorum. Atatürk’le birlikte Aleviler tüm güçleriyle vatan müdafaasına yönelmişler. Bu anlamda Atatürk çok önemli Aleviler için. Alevilerin mitolojisinde, inancında, düşüncesinde bir ’mehdi’ kavramı vardır. Kurtarıcı olarak algılanır. Atatürk’ü mehdi olarak algıladıkları da oluyor. Hemen hemen her Alevinin evinde Atatürk’ün resmi vardır. Çok önemsenir, kutsaldır. Hz. Ali, Hacı Bektaş gibi önderlerle de özdeşleştirilebilecek kadar önemseniyor. Onlardan daha aşağı ve sonrası değil, onlar kadar önemli diye düşünülüyor.”
Hizbullah’ın İslamiyeti kullandığı gibi Aleviliği kullanan dernekler de var
Aleviler’i bugün içine çekilmek istendiği ortamın, Osmanlı’daki Arapsal kanadın hakim kılındığı günleri anımsattığını söylüyor Metin Tarhan. “Bugün de kendi öz varlığına sahip çıkan önemli bir kesimi geri bırakmak, o kültürü yaşatan önemli bir unsuru tasfiye etmek, toplum nezdinde küçük düşürücü bir takım faaliyetlere, yakıştırmalara muhatap bırakmak gibi bir çaba var” diyor.
Tarhan’a göre “Alevileri bir terör yapılanmasının içindeymiş gibi yaftalamak, sadece Alevilere karşı değil, laik, demokratik, ulusal özelliği olan bir Türkiye’ye karşı olan bir düşüncenin sonucu.”
“Hesaplar başka” deyip ekliyor:
“Saldırılar Alevilere değil, Alevilerin kaynak oluşturduğu değerlere yöneliktir diye düşünüyorum. Yargıda üç beş Alevi vardır. HSYK’da bir iki alevi vardır. Neredeyse Aleviler ele geçirmiş gibi lanse ediliyor. Nedense enteresan bir Ergenekon hikayesine dahil edildiler.”
* Seyfi Oktay’ın da böyle bir hedef olup olamayacağı çok tartışıldı...
Seyfi Bey, Aleviler içinde ilgi gören bir insan ama o kadar da önde olan biri değil. Aleviliğini çok vurgulamış biri değil. Ama bakanlık yapmış biri üzerinden Alevileri vurmak daha kolay olabilir diye düşünülmüş olabilir. Ben bütün bunları Cumhuriyetin sorgulanması, Atatürkçülüğün sorgulanması, ulus-devletin sorgulanmasıyla ilgili beklentileri olan kesimlerin, görüşlerin veya güçlerin bir nevi savaşı gibi değerlendiriyorum.
* Cumhuriyet’e karşı savaş açıldığını mı düşünüyorsunuz?
Alevileri zayıf düşürmek, Cumhuriyeti zayıf düşürmek demek. Cumhuriyeti kaybetmeyi göze alabiliyorsak Aleviler de olmasın. Asimile etmek için yıllarca uğraştılar, başaramadılar. Alevilerde çok korkunç bir direnç var Alevilerin vazgeçilmezleri var, esnek olamayacakları yerler var. Onlar için Cumhuriyet var, Atatürk var, ülke var, vatan var. Bunları yok edemezler. Toplumlar yavaş yavaş gelişme sağlıyor. Bu tür bir psikolojik operasyon zaman içinde nasıl sonuç verir bilemiyorum.
* Bir çatışmayla sonuçlanabilir mi?
Bu kanaati taşımıyorum. Sünni kardeşlerimiz olayı görebiliyorlar. Provokasyonlar var, lokal olaylar olabilir. Ama genel bir çatışmanın sosyolojik-reel gerçekleri yok. Bir kere Alevi-Sünni kaynaşması çok önemli. Bir de ulusal kimlik noktasında, Alevilerle entegrasyon söz konusu. Sinangoga da saldırıldı, Allah korusun bir cemevine de olabilir. Ama ben toplumun sağduyusunun bunu yaygınlaştıracağını düşünmüyorum.
* Ayrıştırma yahut kışkırtma amaçlı olarak Alevilerin kendi içlerine sızmalar oluyor mu, buna karşı bir direnç geliştirebiliyor musunuz?
Kendi siyasal talepleri doğrultusunda Alevileri tanımlamaya çalışan dernekler de var. Aleviliğin değişik örgütlerle işbirliği yaparak sisteme karşı durması gerektiğini savunan örgütler var. Bir Muharrem ayında Karacaahmet’e gidin, Erikli Baba’ya gelin, Şahkulu’na gidin, gerçek Aleviler oralarda gördüklerinizdir. Bugün onların sesleri çıkmıyor olabilir. Medyanın gözdesi olan bir takım kişilere aktüel konularla ilgili roller verilmiş olabilir. Avrupa’da da bu tip girişimler olabilir. Ama bunlar Alevileri temsil etme noktasında olan kişiler veya kurumlar değiller. Bunlarınki Hizbullah’ın İslamiyet adına faaliyette bulunması gibi bir şey...
* Yeniden tanımlanmasından rahatsız olduğunuz anlaşılıyor; “gerçek Aleviler” Aleviliği nasıl tanımlıyorlar?
Alevilik, İslam karakteri baskın gelen bir Türkmen yorumudur. Bir Türk inancıdır. Kültür değildir; kültürel unsurları da olan bir inançtır.
Aleviler’i bugün içine çekilmek istendiği ortamın, Osmanlı’daki Arapsal kanadın hakim kılındığı günleri anımsattığını söylüyor Metin Tarhan. “Bugün de kendi öz varlığına sahip çıkan önemli bir kesimi geri bırakmak, o kültürü yaşatan önemli bir unsuru tasfiye etmek, toplum nezdinde küçük düşürücü bir takım faaliyetlere, yakıştırmalara muhatap bırakmak gibi bir çaba var” diyor.
Tarhan’a göre “Alevileri bir terör yapılanmasının içindeymiş gibi yaftalamak, sadece Alevilere karşı değil, laik, demokratik, ulusal özelliği olan bir Türkiye’ye karşı olan bir düşüncenin sonucu.”
“Hesaplar başka” deyip ekliyor:
“Saldırılar Alevilere değil, Alevilerin kaynak oluşturduğu değerlere yöneliktir diye düşünüyorum. Yargıda üç beş Alevi vardır. HSYK’da bir iki alevi vardır. Neredeyse Aleviler ele geçirmiş gibi lanse ediliyor. Nedense enteresan bir Ergenekon hikayesine dahil edildiler.”
* Seyfi Oktay’ın da böyle bir hedef olup olamayacağı çok tartışıldı...
Seyfi Bey, Aleviler içinde ilgi gören bir insan ama o kadar da önde olan biri değil. Aleviliğini çok vurgulamış biri değil. Ama bakanlık yapmış biri üzerinden Alevileri vurmak daha kolay olabilir diye düşünülmüş olabilir. Ben bütün bunları Cumhuriyetin sorgulanması, Atatürkçülüğün sorgulanması, ulus-devletin sorgulanmasıyla ilgili beklentileri olan kesimlerin, görüşlerin veya güçlerin bir nevi savaşı gibi değerlendiriyorum.
* Cumhuriyet’e karşı savaş açıldığını mı düşünüyorsunuz?
Alevileri zayıf düşürmek, Cumhuriyeti zayıf düşürmek demek. Cumhuriyeti kaybetmeyi göze alabiliyorsak Aleviler de olmasın. Asimile etmek için yıllarca uğraştılar, başaramadılar. Alevilerde çok korkunç bir direnç var Alevilerin vazgeçilmezleri var, esnek olamayacakları yerler var. Onlar için Cumhuriyet var, Atatürk var, ülke var, vatan var. Bunları yok edemezler. Toplumlar yavaş yavaş gelişme sağlıyor. Bu tür bir psikolojik operasyon zaman içinde nasıl sonuç verir bilemiyorum.
* Bir çatışmayla sonuçlanabilir mi?
Bu kanaati taşımıyorum. Sünni kardeşlerimiz olayı görebiliyorlar. Provokasyonlar var, lokal olaylar olabilir. Ama genel bir çatışmanın sosyolojik-reel gerçekleri yok. Bir kere Alevi-Sünni kaynaşması çok önemli. Bir de ulusal kimlik noktasında, Alevilerle entegrasyon söz konusu. Sinangoga da saldırıldı, Allah korusun bir cemevine de olabilir. Ama ben toplumun sağduyusunun bunu yaygınlaştıracağını düşünmüyorum.
* Ayrıştırma yahut kışkırtma amaçlı olarak Alevilerin kendi içlerine sızmalar oluyor mu, buna karşı bir direnç geliştirebiliyor musunuz?
Kendi siyasal talepleri doğrultusunda Alevileri tanımlamaya çalışan dernekler de var. Aleviliğin değişik örgütlerle işbirliği yaparak sisteme karşı durması gerektiğini savunan örgütler var. Bir Muharrem ayında Karacaahmet’e gidin, Erikli Baba’ya gelin, Şahkulu’na gidin, gerçek Aleviler oralarda gördüklerinizdir. Bugün onların sesleri çıkmıyor olabilir. Medyanın gözdesi olan bir takım kişilere aktüel konularla ilgili roller verilmiş olabilir. Avrupa’da da bu tip girişimler olabilir. Ama bunlar Alevileri temsil etme noktasında olan kişiler veya kurumlar değiller. Bunlarınki Hizbullah’ın İslamiyet adına faaliyette bulunması gibi bir şey...
* Yeniden tanımlanmasından rahatsız olduğunuz anlaşılıyor; “gerçek Aleviler” Aleviliği nasıl tanımlıyorlar?
Alevilik, İslam karakteri baskın gelen bir Türkmen yorumudur. Bir Türk inancıdır. Kültür değildir; kültürel unsurları da olan bir inançtır.
Ehlibeyt’le Oğuz geleneklerini bütünleştiriyorlar
Erikli Baba Dergahı’nı ziyaretimiz bir Perşembe akşam üstüne rastlayınca haliyle kendimizi cem hazırlığının seyircisi olarak bulduk. Cemevinin bahçesinde kadını erkeği, yaşlısı genci hatta çocukları, bebekleriyle toplanan Aleviler, düğüne bayrama gelir gibi giyindikleri temiz ve özenli kıyafetleriyle dikkat çekiyorlardı. Gelenlerin bir başka özelliği hemen hepsinin elinin dolu olmasıydı; kimi bahçesinden topladığı armudu, kimi kendi elleriyle kavurduğu helvayı getirmişti “canlar”ıyla paylaşmak üzere. Ceme katılacaklar toplanırken aşevinden mis gibi kokular yükselmeye başladı. Kısa süre sonra “lokma” denen ve cem için kesilen kurbanın etiyle, bulgurdan yapılan pilav dağıtıldı. §Lokmamızı Binali Doğan dedeyle kaşıkladık. Doğan bize dergahı da gezdirdi. İstisnasız her odada baş köşede Atatürk var; büstü, posteri, bir sözü... Ama illa var. Geniş ve sade cem salonuna girip karşımızda asılı duran sazı gördüğümüzde, kendimizi bir Dede Korkut masalının sayfalarında gezinir gibi hissettik, “Biraz sonra deyişlerimize başladığımızda görün” dedi Doğan, “O saz, Dede Korkut’un kopuzudur. Alevilik, Ehl-i beytle Oğuz Türklerinin geleneklerinin, şaman inancının bütünleşmesidir. Türk kültürüyle İslamın bütünleştirilmesidir.”
Atatürk gibi İslam’a da özel vurgu yapıyor Aleviler. Din dışı olmadıklarını özellikle belirtiyor Binali Doğan: “Alevi inancından dolayı Alevidir. Ali’den dolayı Alevidir. Ali kimdir? İslamı ilk kabul eden, Hz. Muhammed’in çağrısına ilk uyandır.”
Erikli Baba Dergahı’nı ziyaretimiz bir Perşembe akşam üstüne rastlayınca haliyle kendimizi cem hazırlığının seyircisi olarak bulduk. Cemevinin bahçesinde kadını erkeği, yaşlısı genci hatta çocukları, bebekleriyle toplanan Aleviler, düğüne bayrama gelir gibi giyindikleri temiz ve özenli kıyafetleriyle dikkat çekiyorlardı. Gelenlerin bir başka özelliği hemen hepsinin elinin dolu olmasıydı; kimi bahçesinden topladığı armudu, kimi kendi elleriyle kavurduğu helvayı getirmişti “canlar”ıyla paylaşmak üzere. Ceme katılacaklar toplanırken aşevinden mis gibi kokular yükselmeye başladı. Kısa süre sonra “lokma” denen ve cem için kesilen kurbanın etiyle, bulgurdan yapılan pilav dağıtıldı. §Lokmamızı Binali Doğan dedeyle kaşıkladık. Doğan bize dergahı da gezdirdi. İstisnasız her odada baş köşede Atatürk var; büstü, posteri, bir sözü... Ama illa var. Geniş ve sade cem salonuna girip karşımızda asılı duran sazı gördüğümüzde, kendimizi bir Dede Korkut masalının sayfalarında gezinir gibi hissettik, “Biraz sonra deyişlerimize başladığımızda görün” dedi Doğan, “O saz, Dede Korkut’un kopuzudur. Alevilik, Ehl-i beytle Oğuz Türklerinin geleneklerinin, şaman inancının bütünleşmesidir. Türk kültürüyle İslamın bütünleştirilmesidir.”
Atatürk gibi İslam’a da özel vurgu yapıyor Aleviler. Din dışı olmadıklarını özellikle belirtiyor Binali Doğan: “Alevi inancından dolayı Alevidir. Ali’den dolayı Alevidir. Ali kimdir? İslamı ilk kabul eden, Hz. Muhammed’in çağrısına ilk uyandır.”