Rusya, BM nezdindeki bütün girişimlere rağmen Çin ile ortak bir tutum sergileyerek Suriye’ye askeri müdahale yapılmasına karşı çıktı ve ilgili tasarıyı veto etti. Rusya basınına bakıldığında “veto” gerekçeleri genelde aynı yaklaşımlarla ortaya konuluyor. Birincisi Rusya, BM’nin yetkili kurullarının Suriye’deki olayları objektif biçimde değerlendirmediğine ve siyasallaştırdığına inanıyor. İkincisi ülkedeki hükümet karşıtı güçlerin provokasyona açık durduğu ve istikrarın iktidar kadar muhalefetin de sorumluluğunda olduğu iddia ediliyor.
Ve Rusya’nın Suriye’deki olayların Libya’dakine benzer sonuçlar meydana getirmemesi için diyalog çerçevesinde çözümlenmesini istediği en çok ileri sürülen hususlar arasında yer alıyor. Çin için de benzer gerekçeleri ifade etmek mümkün. Ancak belirtmek gerekir ki bu konularda her iki ülkenin de sicili temiz değil. Rusya’nın Orta Asya ve Kafkaslarda, Çin’in ise kendi coğrafyasında bugün karşı çıktıkları karar ve uygulamalara zaman zaman ruhsat verebildiğini hepimiz biliyoruz. Batı bu temel üzerinde iki ülkenin Orta Doğu’da silah satışlarına yön verme amacına işaret ederek, Rusya ve Çin’in samimiyetini sorgulatmak istiyor. Doğrusu bir ülkenin yahut uluslararası bir örgütün başka bir ülkenin iç işleyişine, siyasal sistemine müdahalesi mutlaka evrensel kurallar çerçevesinde değerlendirilmelidir.
Suriye asırlarca Osmanlı İmparatorluğu içerisinde bulunan ve kardeş halkların yaşadığı önemli bir ülkedir. Türkiye ve Suriye arasındaki ticaretin özellikle bölge insanı açısından önemi vazgeçilmezdir. Türk hükümeti bu önemi görmüş olacak ki bir süre önce Esad yönetimi ile stratejik ve en derin ilişkilerin kurulmasına özen göstermiş, bu konuda etkili bir tanıtım süreci yaşanmıştır.
Peki aradan geçen bu kısa sürede ne değişmiştir?
Bu soruyu yanıtlayabilmek için iki karşıt algıyı değerlendirmek gerekiyor. Türkiye algısı Esad yönetiminin “sıfır sorun” güzergâhından çıkarak halkına silah çevirdiği ve suçsuz insanları öldürdüğü yönündedir. Türkiye, tarihi bağlarımızın olduğu bu topraklar ve halkların üzerimizdeki sorumluluğu adına Esad yönetiminin silahı bırakmasını, reformlara başlamasını ve değilse yönetimi bırakmasını istemektedir. Yetkililerin bu konudaki açıklamalarında özen gösterilen yegâne nokta, “Esad yönetimi ile Suriye halkının farklı olduğu” vurgusudur. Üstelik Türk basınında Türkiye’nin Suriye’ye direkt müdahalesine cevaz veren görüşlerin ortaya konulması kamuoyundaki beklentileri yükseltmekte ve aynı zamanda gerekmektedir. Suriye tarafındaki algı ise Türkiye’nin ABD tarafından yönlendirildiği yahut en azından ABD’nin kışkırtmasına alet edildiği şeklindedir. Bu algının, Esad yönetimince Türkiye’yi Batı karşıtı kesimlerin hedefi haline getirmede yeterli bir sebep olduğu açıktır. Dolayısıyla Türkiye’nin halen devam eden tavrı Esad ve taraftarlarının ülkedeki karşı duruşu bastırma, içe kapanma ve hatta kara propaganda sürecinde elini kuvvetlendirmektedir. Tüm bu gelişmeler Türkiye-Suriye ilişkilerini olduğu kadar, bölge ve dünyadaki belirsizliği artırmaktadır. Sınırlarımızda planlı bir kışkırtma önce Suriye ile sonra da bugün için ona destek veren güçlerle karşı karşıya gelmemize sebep olabilir. Hele ki şu günlerde yaptığımız tartışmalara ve dikkatlerin çevrildiği yöne bakılınca bu ve benzeri gelişmelere hazırlıklı olmak gerekmektedir.
Kürşad ZORLU- Yeniçağ Gazetesi
0 Yorumlar