“Hazreti Ali” adlı kitabında, “ne şiş yansın ne kebap” politikası güder: “Ali kesinlikle haklıdır, fakat Muaviye haksız değildir” diyerek.
Ama sıra Dersim’e gelince, “Son Devrin Din Mazlumları” adlı kitabında iftiralar yağdırır Cumhuriyet’e:
“Dayandığı tek sebep de bir takım âsâyişsizlik ve itaatsizlik bahanesi altında, bütün Doğu Anadolu’yu kapsayıcı olarak, o mıntıkanın bir türlü sulandırılamayan koyu İslâmi rengidir. Bir kıvılcım halinde gösterdiğimiz Dersim yangınının kömürleştirilmiş 50.000 cesedinde, kutup şahsiyetler dışı bir yığın olarak din mazlumluğunun en çarpıcı levhasını seyredebilirsiniz.”
Ama sıra Dersim’e gelince, “Son Devrin Din Mazlumları” adlı kitabında iftiralar yağdırır Cumhuriyet’e:
“Dayandığı tek sebep de bir takım âsâyişsizlik ve itaatsizlik bahanesi altında, bütün Doğu Anadolu’yu kapsayıcı olarak, o mıntıkanın bir türlü sulandırılamayan koyu İslâmi rengidir. Bir kıvılcım halinde gösterdiğimiz Dersim yangınının kömürleştirilmiş 50.000 cesedinde, kutup şahsiyetler dışı bir yığın olarak din mazlumluğunun en çarpıcı levhasını seyredebilirsiniz.”
Evet, Necip Fazıl’dan söz ediyorum. Onu evliya gibi görenlere, gerçek yüzünü göstereceğim.
DP devrinde, hapse tıkılınca “Biz erkeğiz Menderes, olamayız muannes (dişi)” diyen, sonra dışarı salınıp örtülü ödenek aktarımlarıyla cebi doldurulunca, ağız değiştiren bu adam, 27 Mayıs İhtilalinin lideri Cemal Gürsel’e yazdığı mektupta bakın neler diyordu:
“Pek Sayın Cemal Gürsel,
Şu anda Balmumcu’da nezâret altında bulunuyorum. Hiçbir suçumun olmadığı kanaatindeyim. Ama beni suçlu görüyorsanız, ben sizden ve şanlı Türk Ordusu mensuplarından özür dilerim.
Politikanın ne olduğunu artık anlamış bulunuyorum. Sizler en iyi müdâhaleyi yaparak güzel yurdumuzu kötü politikacılardan kurtardınız. Demokrat Parti kötü idâresiyle zaten bunu hak etmişti. Ben çok hastayım. Beni zindandan kurtarabilirsiniz. Esâsen nâmusum, şerefim üzerine yemin ederim ki, serbest kaldıktan sonra hayâtımın sonuna kadar politika ile ilgili hiçbir yazı yazmayacağım. Siz büyüklük gösterip de beni af edin, beni kurtarın, dâima sizlerin emrinde olacağım.”
Bu mektup 15 Eylül 1968 tarihli Ekspres gazetesinde yayımlanmıştır.
Necip Fazıl, demokrasiye dönülünce, Gürsel’e verdiği sözü tutmadı, politikayla ilgili yazdı da yazdı. Bir de “Benim Gözümde Menderes” diye bir kitap yazdı.
12 Eylül ihtilali olunca, yine ustaca döndü NFK, Büyük Doğu’nun kapağına Demirel, Ecevit, Türkeş ve Erbakan’ın fotoğrafını koydu, üstüne bir çarpı çekip “Bir çapraz çizgi ile çözüldü muadele (denklem)” dedi.
Kumarbaz NFK’nın “Eğer gaye Türklükse, mutlaka bilmek lazımdır ki, Türk Müslüman olduktan sonra Türktür” sözüne balıklama atlayan milliyetçiler var hâlâ. Oysa bu kişinin milliyetçiliği “Tavus Kuşu” milliyetçiliğidir. Kendi kaleminden okuyalım bu ilginç milliyetçiliği, okuyalım da isteyen “Tavus Kuşu Milliyetçisi” olsun, isteyen Atsız, Akçura, Atatürk gibi kıl ayıpsız Türk Milliyetçisi: “Her tavus kuşu mutlaka bir yumurtadan çıkar ve tavus yumurtasından her çıkan, mutlaka tavus kuşudur; öyle amma, gaye, tavus yumurtasından çıkmış olmak değil, tavus kuşu olmaktır… İşte milliyetçiliğimizin tek ve kesafetli bir misal içinde mânası!
Tavus kuşu, sebepte değil, neticede tavus kuşudur; bu bakımdan tavus kuşunun şahsiyeti, geriye doğru mânâsız ve değersiz yumurta kırıklarında değil, ileriye doğru müstesna bir renk ve çizgi heyetindedir… İşte milliyetçiliğimizin tek ve kesafetli bir misal içinde ruhu!..
İsterse karga veya devekuşu yumurtasından çıkmış olsun, neticede bütün şartlariyle tavus kuşu olabilen her varlık, tavus kuşunun bütün hakkına maliktir… İşte milliyetçiliğimizin tek ve kesafetli bir misal içinde kıymet ölçüsü!”
Cazim Gürbüz / Yeniçağ Gazetesi
0 Yorumlar