Hem İttihat ve Terakki’nin hem de “zorunlu göçün” intikamını almak amacıyla kurulan mahkemelerde Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, uydurma senaryolarla yargılandı
Mehmet Kemal nam-ı diğer Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’dir. Kaymakam Kemal ve arkadaşları 30 Ocak 1919’da Konya’da tevkif edilerek İstanbul’a getirilip orada güdümlü bir mahkeme tarafından yargılanıp idama mahkûm edilecektir!
İşgalci güçlerin desteğini alarak iktidarını sürdürmek amacıyla çıkarılan bir kararnameyle kurulan bu divan-ı harp mahkemesinin reisliğine atanan Hayret Paşa günlerce vicdan muhasebesi yapmış Kemal Bey ve diğer tutuklu devlet görevlilerine yapılan haksızlığa dayanamamış ve Ferit Paşa ile şiddetli bir münakaşa sonucunda görevinden istifa etmiştir. Hayret Paşanın yerine Kürt Mustafa Paşa veya nam-ı diğer Nemrut Mustafa Paşa adlı kişi getirilmiştir.
İşgalcilerin kurdurduğu mahkeme!
İşgalcilerin kurdurduğu mahkeme!
Kaymakam Kemal Beyi idam eden heyet başta Reis Kürt Mustafa Paşa, Şevket Bey ve Artin Efendiden teşekkül etmişti. İddia makamında da Sami Bey bulunuyordu. Türk milleti daha sonra vatan evlatlarını yargılayarak mazlumları idama mahkûm eden, adalet yerine zulüm dağıtan bu kukla heyeti vicdanında mahkûm edecektir.
Aslında bu mahkeme işgalcilerin baskısıyla kurulmuş, güdümlü bir mahkemedir. İntikam amaçlıdır. Bir yandan İttihat ve Terakki’nin diğer yandan da “zorunlu göçün” intikamını almak amacındadır. Her safhası hukuk ve insanlık adına bir ibret vesikası olan yargılamaya kısaca değinmekte yarar vardır.
İlk duruşmada söz alan savcı Sami özetle şunları söyler: “Yüce mahkeme heyeti faciaların ve bilinen zulümlerle devletin ve milletin temiz geçmişine sürülen lekenin; amilleri ve sebepleri hakkında gereken kanunu eksiksiz biçimde uygulayarak, adaletin nuruyla temizlemekle yükümlüdür. Asırlardan bu yana Osmanlı Saltanatı altında refah ve mutlu olarak yaşayan Müslüman olmayan unsurların sebep oldukları olayların yönetim hatalarından çok dış telkinlerden doğduğunu ispat ediyor. Suçlara ait evrak dosyalarıyla, ecnebi matbuattan aldığım kanaatlere göre, Ermeniler olağanüstü teşkilatlarıyla Osmanlı Vilayetlerinde en önemli ve sınır yönünden en tehlikeli bölgelerinde bazı önemli hareket ve tertiplerde bulunmuşlardır. Bunun üzerine eski hükümet 1915 senesi Mayısında tehcire başvurmuştur. İşte bu tedbirsizlikten şahsi menfaatlerini temin amacıyla bazı hareketler, bilinen faciaları meydana getirmişlerdir.”
Devletin ve milletin temiz geçmişine sürüldüğünü söylediği lekeyi çıkarmak üzere Talat Paşa ve arkadaşlarını bulamayan mahkeme bula bula küçük kasabaların kaymakamlarını bulmuştur. Sahipsiz, samimi ve vatansever bir Türk çocuğudur karşısında. Ona destek verecek ne yüksek erkandan birisi vardır, ne de iç ve dış basından bir desteği.
Hınçlarını çıkarmak istediler
Savcı devletin bekası, milletin selameti bakımından asıl tehcir emrini veren ve uygulayan “İttihat ve Terakki” yöneticilerini ele geçiremediği için; saf bir Anadolu çocuğundan hıncını çıkarmaya çalışmaktaydı.
Kemal Bey’in tek suçu o zamanın içişleri bakanlığından aldığı emri yerine getirmesidir. Bu emir şudur: “Kazanız dahilinde bulunan bütün Ermenileri 24 saat içinde yola çıkaracaksınız, bunların sevk edileceği istikamet Suriye’dir. Şifrenin alındığının acele bildirilmesi”. Kemal Bey kendisini yargılayan mahkemenin de varlığını borçlu olduğu bir devletin emirlerini yerine getirmiştir. Öncelikle şunu ifade etmek gereklidir ki, eğer Kaymakam Kemal Bey gibiler o emirleri yerine getirmemiş olsalardı, büyük bir ihtimalle ne Kemal Beyi yargılayacak o mahkeme olurdu ne de o bölgelerde Müslüman bir tek insan kalmış olurdu.
Savcı devletin bekası, milletin selameti bakımından asıl tehcir emrini veren ve uygulayan “İttihat ve Terakki” yöneticilerini ele geçiremediği için; saf bir Anadolu çocuğundan hıncını çıkarmaya çalışmaktaydı.
Kemal Bey’in tek suçu o zamanın içişleri bakanlığından aldığı emri yerine getirmesidir. Bu emir şudur: “Kazanız dahilinde bulunan bütün Ermenileri 24 saat içinde yola çıkaracaksınız, bunların sevk edileceği istikamet Suriye’dir. Şifrenin alındığının acele bildirilmesi”. Kemal Bey kendisini yargılayan mahkemenin de varlığını borçlu olduğu bir devletin emirlerini yerine getirmiştir. Öncelikle şunu ifade etmek gereklidir ki, eğer Kaymakam Kemal Bey gibiler o emirleri yerine getirmemiş olsalardı, büyük bir ihtimalle ne Kemal Beyi yargılayacak o mahkeme olurdu ne de o bölgelerde Müslüman bir tek insan kalmış olurdu.
Neticede savcı, Kemal Beyin en şiddetli bir şekilde cezalandırılmasını istiyordu. Mahkemenin bu tavrını gören Ermeni komitacısı, Taşnak ve Hınçak adlı Ermeni örgüt üyesi olan ne kadar insan varsa ortaya çıkıp, Kemal Beyin yaptığını iddia ettikleri çeşitli cinayet senaryoları ürettiler. Tamamen mahkemeyi yönlendirmeye yönelik iddia ve ithamın dışında hiçbir delil ve ispat ortaya koyamadılar. Buna rağmen Ermeni Komitacıların devşirip getirdikleri küçücük çocuklar dahil olmak üzere bütün yalancı şahitleri mahkeme büyük bir dikkatle dinledi. İntikam duygusu ile kendinden geçerek adeta kudurmuş bir iftira kasırgası arasında yalnız başına kalmış olan Kemal Bey sonucu belli olan bu sözde mahkemede savunma yaptı:
– “Söylenenlerin hepsi yalan ve uydurmadır. Ben ne bunların dedikleri köylere gittim, ne de oralardan geçtim. Burada vuku bulduğunu söyledikleri cinayetlerden haberim yoktur. Hele parmaktan çıkmayan yüzüğü almak için kol kesmek! Rica ederim, bu vahşeti kim yapar? Bu derece kötü bir iş yapacak insan tasavvur edemiyorum. Söylenenlerin hepsi yalandır. Hiçbirini ispat edemezler.”
– “Söylenenlerin hepsi yalan ve uydurmadır. Ben ne bunların dedikleri köylere gittim, ne de oralardan geçtim. Burada vuku bulduğunu söyledikleri cinayetlerden haberim yoktur. Hele parmaktan çıkmayan yüzüğü almak için kol kesmek! Rica ederim, bu vahşeti kim yapar? Bu derece kötü bir iş yapacak insan tasavvur edemiyorum. Söylenenlerin hepsi yalandır. Hiçbirini ispat edemezler.”
İhanete kurban edildi
Uzun süren “kurgu-yargı” sırasında kendisini savunmaktan çok, zamanın olaylarının gerçeğini anlatan Kaymakam Kemal’in şu sözleri de oldukça manidardır: – “Düne kadar bir hey’et-i hakime vaziyetinde olan sizler, şu dakikada bir mahkeme-i tarih sıfatını iktisap etmiş bulunuyorsunuz. Ermeniler tarafından itlaf (öldürülme) edilen din ve ırkdaşlarının matem-i hicranı Müslümanların yüreğini sızlattığı ve her gün gelen kara haberlerin halkın hayatını tahrik etmekten hali kalmadığı, Ermeniler ise daima Rus ordularının kah önüne geçerek, kah arkasında kalarak ekseriye memleketin asker kuvvetinden mahrum bulunmasına güvenerek facialar yapmaktan hali kalmamaları, ihtimal ki, iddia edildiği gibi Yozgat Livası (vilayet) dahilinde sevk edilen bazı Ermeni muhacir kafilelerine, Ermenilerin Müslümanlar hakkında irtikap ettikleri her nev’i facialara şahit olmuş asker kaçaklarının tecavüzüne sebebiyet vermiştir. Ancak askerde mağlup durumumuzun aleyhimize husule getirdiği hezeyanı durdurmak maksadıyla, iddia makamının da talebi üzerine, kurbanlar verilmesi bir siyaset iktizası farz ediliyorsa, bu kurban ben olamam; siz kurban seçmekle değil, ancak hak ve adalete binaen hükmetmek vazife-i vicdaniyesiyle mükellef bir heyeti celiliyesiniz. Mutlaka kurban aranıyorsa, her halde bütün bu işlerin mürettib veya nazımı benim gibi küçük bir me’mur bulunacak değildir.” O, ne derse desin hakkında birileri kararını çoktan vermişti. Duruşmalar birbirini izliyordu. Masum insanların arasına katılan silahlı Ermeni komitacıları sürekli olarak “ben biliyorum, ben de işittim… İşte bu adamdır kardeşlerimizi kesen..” demeye zorluyor ve teşvik ediyorlardı.
Uzun süren “kurgu-yargı” sırasında kendisini savunmaktan çok, zamanın olaylarının gerçeğini anlatan Kaymakam Kemal’in şu sözleri de oldukça manidardır: – “Düne kadar bir hey’et-i hakime vaziyetinde olan sizler, şu dakikada bir mahkeme-i tarih sıfatını iktisap etmiş bulunuyorsunuz. Ermeniler tarafından itlaf (öldürülme) edilen din ve ırkdaşlarının matem-i hicranı Müslümanların yüreğini sızlattığı ve her gün gelen kara haberlerin halkın hayatını tahrik etmekten hali kalmadığı, Ermeniler ise daima Rus ordularının kah önüne geçerek, kah arkasında kalarak ekseriye memleketin asker kuvvetinden mahrum bulunmasına güvenerek facialar yapmaktan hali kalmamaları, ihtimal ki, iddia edildiği gibi Yozgat Livası (vilayet) dahilinde sevk edilen bazı Ermeni muhacir kafilelerine, Ermenilerin Müslümanlar hakkında irtikap ettikleri her nev’i facialara şahit olmuş asker kaçaklarının tecavüzüne sebebiyet vermiştir. Ancak askerde mağlup durumumuzun aleyhimize husule getirdiği hezeyanı durdurmak maksadıyla, iddia makamının da talebi üzerine, kurbanlar verilmesi bir siyaset iktizası farz ediliyorsa, bu kurban ben olamam; siz kurban seçmekle değil, ancak hak ve adalete binaen hükmetmek vazife-i vicdaniyesiyle mükellef bir heyeti celiliyesiniz. Mutlaka kurban aranıyorsa, her halde bütün bu işlerin mürettib veya nazımı benim gibi küçük bir me’mur bulunacak değildir.” O, ne derse desin hakkında birileri kararını çoktan vermişti. Duruşmalar birbirini izliyordu. Masum insanların arasına katılan silahlı Ermeni komitacıları sürekli olarak “ben biliyorum, ben de işittim… İşte bu adamdır kardeşlerimizi kesen..” demeye zorluyor ve teşvik ediyorlardı.
0 Yorumlar