Küçüklüğümüzden beri bizlere hep bir şey öğretildi. Aleviler 72 millete bir gözle bakar. 72 millet bizim için aynıdır, ayrı gayrı gözetmeyiz. Buna benzer bir sürü zırvalamayı hafızalarımıza kaydettik.
Oysa bizler o 72 milletten bir tanesini bile tanımamıştık. Türk’ten başka komşumuz, Türk’ten başka akrabamız yoktu. Tanıdığımız herkes Türkçe konuşuyor, Türkçe düşünüyor, Türkçe yaşıyordu.
O zaman nereden geldi bu 72 millet saçmalağı? Birde bunun buçuğu var bu ayrı bir yazı konusu. Çünkü başlı başına bir küçümseme, aşağılama, horgörme, ötekileme sözcüğü. 72 tanesi millet olmuş, buçuk olan özürlü, engelli, evrimini tamamlayamamış millet olamamış. Bazıları ise 72 millete; aynı konuda farklı fikirler öne sürenler gibi akıl dışı yorumlar getiriyor ki bunların kimler olduğu malumunuzdur.
İşin aslına gelecek olursak bu 72.5 deyimi ümmetçi bir topluluk olan Osmanlı Devleti’nin 1500′lü yıllardan itibaren giderek Türklükten uzaklaşması, Türkmen düşmanı olmasına denk gelen yıllardır. Osmanlı fiziki yapısı itibariyle çok geniş bir toprak parçasına hükmediyordu ve bu coğrafyanın içerisinde milliyetçilik gibi duyguların depreşmesi bu imparatorluğun parçalanması anlamına gelirdi. Nitekim Fransız devrimi sonunda milliyetçilik duyguları kabaran Osmanlı himayesi altında bulunan milletler birer birer isyan etmeye ve bağımsızlık istemeye başladılar. Sonuçta bağımsızlıklarını kazandılar.
Bu deyimin Alevi – Kızılbaş toplumu içine giriş ise Bektaşiliğin devlet denetiminde ve devletin yönelttiği doğrultuda yeniden şekillendiği Balıum Sultan dönemine denk gelir.
”Bektaşiliğin varolan yapısına yeni bir biçim kazandırdığı, erkanını geliştirerek yeniden düzenlediği kesindir. Bektaşilik onunla birlikte devlet tarafından tanınır ve geniş yığınlara mal olur. 1501’lerde dönemin padişahı kendisi de Bektaşiliği benimsediği iddia edilen II. Bayezıt tarafından Kırşehir’deki Hacı Bektaş Dergahı’nın başına atanır. Amaç; Türk/ Türkmen Kızılbaş- Alevi- Bektaşi’yi İran’ın etkisinden korumaktır. Bu durum Bektaşilik’le devletin ilişkilerini arttırır. Bundan sonra, devlet içerisindeki birçok yönetici bürokrat ve ulemadan insanlar doğrudan Bektaşilik Tarikatı’nın üyeleri olurlar.”
Aleviler üzerinde yoğun etkisi bulunan Bektaşi Dergahları vasıtasıyla yürütülen bu propaganda sonucu 72.5 kavramı Alevilik içerisine söz ve günlük hayatta kullanılan bir deyim olarak girer.
Aleviler için bunun sadece sözde kaldığını, gerçek hayatta hiç uygulanmadığını kanıtlamak gayet kolaydır. Birkaç örnek verecek olursak;
1. Aleviler kapalı bir toplumdur ve kendi toplumlarına kendilerinden olmayaları hiçbir şekilde sokmazlar
2. Alevi yerleşim yerlerini incelediğiniz zaman, köyleri, kasabaları tamamen Türkmen’dir. Birkaç istisnayı saymaz isek- ki bu istisna da yerleşim bölgesindeki Alevi olmayan diğer nüfusun sünni Türkmenlerden oluşmasıdır- komşuları içerisinde Kürt, Ermeni, Rum, Çerkes vs unsurların olmadığını görürüz.
3. Aleviler ibadethanelerinde sadece kendi toplumlarından insanları kabul ederler. Herhangi bir kürt yada ingiliz, alman katılmak istese, kapı suratına kapatılır.
4. Alevilerin kullandığı dil arı Türkçe’dir. Başka dillerle karışmamış ve saflığını korumuştur. Salt bu örnek bile açıklama için yeterlidir.
5. Aleviler bin yıllık süreç içerisinde kendi kanlarından olmayan milletlerle akrabalık bağı kurmamıştır. Kız alıp-verme konusu sadece aynı kanı taşıyanlar arasında gerçekleşmiştir. Kızını bir başka milletten insana vermeyen, oğluna başka bir milletten kızı gelin olarak almayan bir toplum nasıl bir gözle bakar. Aynı durum diğer milletler için veya sünni Türkler için önemsiz bir konudur. Sünni Türkler için damat veya gelinin millyetinden önce dini, mezhebi önemlidir. Alevilikte ise bu konu hayati önem taşımakta, atlanmasına müsade edilmemektedir. Öyle ki bırakın başka ırktan bir yeni üyeyi, aynı ırkın sünni mezhebi ile akrabalık bağı kurmak toplumdan dışlanma sebebi, düşkün ilan edilme nedenidir.
6. Kültürleri öz Türkçedir. Altay Dağlarındaki Türkleri saymazsak, binlerce yıldır kültürünü bozulmadan bugünlere taşıyan ender Türk topluluğudur. Eğer söylendiği gibi olsaydı, diğer milletlerde olduğu gibi bir çorba durumu sözkonusu olurdu. Oysa bu duruma rastlayamasınız.
7. Aleviliğin devlet deneyimi olan Safevi devletinin resmi dili Türkçe’dir. Bütün devlet yazışmalarında, saray toplantılarında konuşulan dil Türkçe’dir. Ordunun komutanları, devletin yöneticileri Türk soyludur. Başbuğ Hatayi Türk edebiyatında saygın bir yeri olan birisidir. Türkçe yazıp Türkçe söylemiştir.
8. İbadethanelerde kullanılan dil Türkçe’dir ve 72.5 millete bir nazarla bakıyoruz bugünde Almanca ibadet edelim diyen bir Kızılbaş toplumu yoktur.
9. Alevi ismi son birkaç yüzyılda kullanılan ve Arapça kökenli bir kelimedir. Oysa Osmanlı kaynaklarına bakıldığı zaman bu topluluk için öz Türkçe bir kelime olan Kızılbaş denildiğini görürüz.
10. Son zamanlarda yabancı tarihçiler, araştırmacılar tarafından yapılan incelemeler, saha çalışmaları sonucunda Kızılbaşların kültür, dil, gelenek, örf, adet gibi geçmişten bugüne değerlerini bozulmadan koruyan ender unsurlar olduğu tespiti göz ardı edilmemelidir.
0 Yorumlar