Yaklaşık 7 – 8 aydır Alevilik adına yayın yaptıklarını gördüğümüz üç tv kanalı var. Bunlar Cem tv, Su tv ve Düzgün tv… Cem tv Cem Vakfı tarafından, Su tv Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu ‘manevi’ desteğiyle ve Düzgün tv de bireysel bir girişimci tarafından kurulmuş durumda.
Cem tv ulusalcı bir yayın takip ederken, Su tv ve Düzgün tv’nin gitgide “Kürtçü bir çizgiye” yöneldiği gözlemleniyor. Sürekli Kürtçe müzikler, Kürt sorunu hakkında açık oturumlar yapılıyor. Hatta Ermeni sorununda da Türk ulusunun ve devletinin tezlerinin tam zıddına tezler işleniyor.
Oysa Türkiye’deki Alevi nüfusun etnik kimliğine bakıldığında Türkmen / Türk Alevileri yüzde doksanbeş gibi ezici bir çoğunluğa sahip. Ne var ki nüfusça az olan Kürt ve Zaza Aleviler bu iki tv kanalının yayın politikasına tamamen egemen olmuş durumdalar.
Gerçekten düşündürücü bir durum.
Aynı zamanda şunu da söylemeliyiz ki, Alevilerin maruz kaldıkları haksızlıklar düşünüldüğünde bu iki tv kanalı mevcut haksızlıkları Türk halkı nezdinde meşruiyet çizgisine doğru sürüklemekten başka bir işlev görmemekteler.
Düzgün tv ve Su tv de pek çok programcı ve konuk, bilime ters ve tamamen gerçek dışı savlarla Aleviliği bir etnik kimliğin hizmetine sunuyorlar. Düzgün tv’deki “Seyir Defteri” adlı bir programda Aleviliğin “referans dilinin” Kürtçe ve Zazaca olduğunu söyleyebilecek kadar etnikçi bir körlüğü yüzde doksanbeşi Türkmen olan Alevi kitleye kabul ettirmeye çalışıyorlar. Oysa Aleviliğe ait tüm nefesler, deyişler hep Türk dilinde söylenmiş ve yazılmıştır. Alevilerin yedi ulu ozanı da hep Türkçe yazmışlar ve Türkçe söylemişlerdir. Her ne kadar Farsça ve Arapça kimi şiirleri varsa da hiçbirinin Kürtçe veya Zazaca bir şiiri / deyişi / nefesi yoktur. Hal böyleyken Aleviliğin referans dilinin Kürtçe ve Zazaca olduğu nasıl iddia edilebilir?
Bugün Alevi cemlerinin tümü Türk dilinde icra edilmektedir. Kürt ve Zaza Alevilerde bile bu böyledir. Kaldı ki Kürtçe ve Zazaca konuşan Alevilerin de ezici çoğunluğu asimile olmuş Türkmendir. Özellikle Zaza Alevilerin tamamına yakını aslında Türkmendir. Bugün Tunceli’de çok büyük yere sahip olan Sarı Saltuk, Düzgün Baba gibi Alevi ulularının Türkmen oldukları hiçbir şüpheye yer bırakmayacak kadar nettir. Bu uluların ünvanları bile Türkçedir. Tekrar soralım; O halde Aleviliğin referans dili nasıl Kürtçe olabiliyor peki ?
Su tv’nin çalışanlarının bir kısmının da daha evvel Roj tv’de çalıştığı göz önüne alınacak olursa ne demek istediğimiz daha net anlaşılacaktır.
Ayrıca bu tv kanalının sürekli Aleviliği İslam dışı bir inanç olarak niteleyen kişilerin görüşlerine yer vermesi de düşündürücüdür. Benzer içerikte programlara Düzgün tv’de de rastlıyoruz.
Ulusal bayramlarda ekranlarına Türk bayrağı ve Atatürk resmi bile koymayan tv kanallarının mazur görülecek hiçbir taraflarının olduğunu sanmıyorum. Bu tavrı kimi İslamcı tv kanallarında da gözlemliyoruz. Devletin tahsis ettiği uydudan yayın yapan Dost tv ve Hilal tv gibi dinci tv kanalları da ulusal bayram ve ulusal günlerde Türk bayrağı ve Atatürk resmi koymama cüretini sergileyebiliyorlar. Anlaşılan o ki, Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığında Sünnici dincilerle Alevici mezhepçiler aynı çizgide buluşmuş durumdalar.
Bu konuyu işlerken özellikle gündeme getirmemiz gereken ilintili bir konu daha var. Geçen ay Radyo Barış tarafından İstanbul’da Atatürk Stadyumunda düzenlenen “BARIŞA SEMAH DÖNENLER” etkinliğine Atatürk büstleri ve Türk bayraklarının mevcudiyetini gerekçe göstererek ve Kürt sorununa değinmeyen bir etkinlik barışçı olamaz diyerek katılmayı reddeden kimi Kürt ve Zaza kökenli sanatçılar ve kimi sözde Alevi kurumları Alevi toplumunda yaşanan / yaşanmakta olan ve bundan sonra yaşanması kaçınılmaz olan etnik kimlik ayrışmasının yalın habercileri ve göstergeleridir.
Alevi toplumunda gözlemlediğimiz bir diğer şaşırtıcı olay da şudur: Bir konuşmada, bir toplantıda bir kaç kez Türk ve Türkmen sözcükleri telaffuz edildiğinde hemen ırkçılık uyarısı yapılıyor. Oysa aynı kişiler çok rahat bir biçimde Kürt ve Zaza sözcüklerini telaffuz edebiliyorlar. Gerçekten üzücü bir durum ama Alevi toplumu içinde sayıca çok az olan Kürt ve Zaza unsurlar önemli ölçüde bir hegemonik konum elde etmiş durumdalar.
Alevilerin ezici çoğunluğunun bundan son derece rahatsız olduğu da aşikardır.
O halde Alevi toplumun ezici çoğunluğunu oluşturan “sessiz çoğunluk” artık sesini yükseltmeli değil midir ? Aleviliğin bir etnik kimliğe kurban edilmesi karşısında daha ne kadar sessiz kalınabilir ki?
Cumhuriyet, laiklik ve Atatürk konusunda hassas olan Alevi toplumu bu konularda kendine yönelik olumsuz propagandalara teslim mi olacak?
Hangi dili konuşuyorsa konuşsun, hangi etnik kökene mensup olursa olsun bütün Alevilerin cumhuriyet, laiklik ve Atatürk konusundaki geleneksel duyarlılıklarının devamlı olmasını diliyoruz. Birleştiricilik ve ulusal bütünlük konusunda Alevilerin bu ülkede çimento görevi görmesi gerekmektedir. Aleviler; cemevlerinin ibadethane statüsü kazanması, Din Kültürü derslerinin yeniden düzenlenmesi veya seçmeli olması, Alevi kimliğinin tanınması, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılması ya da Alevilerin de bu kurumda yer alması gibi tüm taleplerinde haklıdırlar. Ancak bu haklılıklar Kürtçü söylemlerle gölgelenmemelidir.