OSMANLI VE CUMHÛRİYET DÖNEMİNDE TÜRK-UYGUR İLİŞKİLERİ (1861-1934)
Yrd. Doç. Dr. Alimcan İNAYET
İzmir, Ege Ün., Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü
Anadolu Türkleri ile Uygur Türkleri’nin siyâset ve kültür ilişkileri cumhûriyet döneminin öncesine kadar gider. Uygur’ların Moğol’larla birlikte Anadolu’ya gelip umûmî vâlî gibi önemli görevlerde bulundukları, hattâ Kayseri, Konya ve Karaman gibi şehirlere yerleştikleri, Osmanlı döneminde Fâtih Sultan Mehmed’in fermanlarını Uygurca yazdırdığı, Fâtih’in sarayında Uygurca’nın da öğrenildiği bilinmektedir (1). Burada o kadar eskiye gitmeden, mevcut belgeler ışığında l9. ve 20. yüzyıllarda devâm eden bu ilişkiler üzerinde duracağız.
1. Osmanlı Döneminde Türk-Uygur İlişkileri
Osmanlı’ların Orta Asya’dan daha ziyâde batıya özen gösterdikleri bir gerçektir. Ancak bu Osmanlı’ların Orta Asya ile hiç ilgilenmedikleri anlamına gelmez. Prof. Dr. Halil İnalcık’a göre, Osmanlı’ların iki büyük ideali vardır. Birisi Türk’lüğü dünyâya hâkim millet olarak yaşatmak, diğeri de hak tanıdığı din olan İslâm için savaşıp Allah’ın gaza’ vazîfesini yerine getirmekti (2). Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulduğu ilk dönemlerde Orta Asya’da Timur Bey’in kurduğu güçlü bir devlet bulunuyordu. Doğu Türkistan da müslümanlığı kabûl ederek Türk’leşmiş olan Moğol kökenli hükümdarlar tarafından idâre ediliyordu. l8. ve 19. yüzyıllarda ise Seyit olarak kabul edilen hocalar işbaşında idiler. Yâni 19. yüzyılda Batı Türkistan Rus’lar Doğu Türkistan da Çin’liler tarafından işgâl edilinceye kadar Orta Asya Türkleri kendi kendilerini idâre ediyorlardı. Bu nedenlerle Orta Asya Osmanlı’ların öncelikli hedefi olmamıştır. Orta Asya Türk’leri Rus ve Çin tehdîdine mârûz kaldıklarında ise Osmanlı’lar soydaş ve dindaşlarına ellerinden gelen yardımı esirgememişlerdir. Osmanlı’ların Kaşgar hükümdârı Atalık Gazi Yakup Bey Bedevlet’e gösterdikleri ilgi bunun en güzel örneğidir. Bilindiği üzere 1864-1869 yılları arasında Yakup Bey Hoten, Kuça, Urumçı ve Turfan’daki yerel beylikleri ortadan kaldırıp merkezi Kaşgar olmak üzere bağımsız bir devlet kurmaya muvaffak olmuştu. Yakup Bey kurmuş olduğu bu devletin tanınması için 1870 de Osmanlı sultanı ve dönemin İslâm halîfesi Sultan Abd-ül aziz Hân’a bir hey’et göndererek kendisinin İslâm halîfesine tâbî olduğunu bildirmiş ve Doğu Türkistan’ın bağımsız İslâm devleti olarak tanınmasını istemiştir (3). Bundan çok memnun olan Sultan Abd-ül aziz Hân Yakup Bey’e “Emir-ül Müslimin” unvânını lûtfetmiştir. Bunun üzerine Yakup Bey câmîlerde halîfe Sultan Abd-ül aziz Hân adına hutbe okutmuş ve parayı da Sultan Abd-ül aziz Hân’ın adı ile bastırmıştır (4). Osmanlı devleti ayrıca Yakup Bey’e Hindistan üzerinden top. tüfek ve askerî eğitim için piyâde, süvârî ve topçu muallimleri Yusuf, Ismail Hakkı Efendi ve Zaman Bey’i göndermiştir (5).
Bu olaydan önce de Osmanlı’lar Îran’lıların Doğu Türkistan müslümanlarını etkileri altına almaya yönelik çalışmalarına kayıtsız kalmamışlardı. Bununla ilgili şöyle bir kayıt bulunmaktadır. 18. yüzyıldan önce Doğu Türkistan’daki Çin’li müslümanlar (Tunganlar) sünnî (imâm-ı şâfî) mezhebine mensup idiler. 1780 yılında Îran’lı Magruf Şâh adında bir şahıs Yarkent’e gelip şehirden beş kilometre uzaklıktaki Mıyşa köyüne yerleşmiş ve burada beş dönümlük bir arâzî satın alarak bir tekke, bir medrese ve bir câmî yaptırmıştır. Bu zat burada çok sayıda Çin’li müslümanı mür’id olarak kabûl etmiş ve onları gizli olarak şiî mezhebine yönlendirmiştir (6). Bunun üzerine 1861 yılında Osmanlı’lardan da Gulam Mesum (Mahsum) Hân adında bir zat Yarkent’e gelerek şehrin güney batısındaki Tirebağ Güze denen yerde tekke yaptırıp Çin’li müslümanları mür’itliğe kabul etmiş ve onların tamâmının tekrar sünnî mezhebine dönmelerini sağlamıştır. O dönemde bu kişinin etki alanı o kadar genişlemiştir ki Doğu Türkistan’ın Urumçı, Sançı. Pokang gibi şehirlerinden hattâ Ningşia’dan pek çok Çin’li müslüman bu zât’a gelip mü’rit olmuşlardır. Gulam Mesum Hân Hoca 1911 yıllında vefât etmiş onun faaliyetlerini oğlu Ömer Hân Hoca devâm ettirmiştir. Bugün de Çin’li müslümanlar bu zâtın mezârını ziyâret etmektedirler (7).
Osmanlı’ların Doğu Türkistan Türkleri’ne olan ilgisi bununla kalmamış, 1914 yılında Osmanlı paşalarından Tal’at Paşa Rodoslu Habîbzâde İlkul’u Uygur Türkleri’nin eğitimi için Doğu Türkistan’a göndermiştir. Öğretmen olarak Kaşgar’a gelen İlkul, burada Dâr-ül Muallim-il ihtihat adında bir öğretmen okulu açmış, bundan dolayı hapse atılmış ve 1920’de Türkiye’ye dönebilmiştir (8). Ahmet Kemâl İlkul’un Doğu Türkistan’da gerçekleştirmiş olduğu eğitim reformu Uygur milli eğitim târihinde yeni sayfalar açmıştır. Ahmet Kemal İlkul Doğu Türkistan’a gönderilmeden önce de orada şuurlu Uygur Türkleri’nin Osmanlı devletinden dâvet ettikleri öğretmenler görev yapmışlardı. 1880 ve 1910 yıllarında iki defâ Artuş’ta Hüseyin Bay, Bavudun Bay gibi kişilerin Osmanlı devletinden davet edip getirdikleri öğretmenler okul açmış ve bu okulda dil, edebîyat, matematik , târih ve coğrafya gibi dersleri okutmuşlardır. Ayrıca okulda jimnastik, foottop (futbol) spor faaliyetlerinin yanı sıra askerî eğitim de verilmiştir (9). Uygur Türkleri bir taraftan Osmanlı’lardan öğretmen isterlerken bir taraftan da çocuklarını eğitim için İstanbul’a göndermekteydiler. Meselâ 1900’lü yılların başlangıcında Gulça’da bazı zengin kimseler kendi çocuklarını ve yakınlarını tahsîl için Istanbul’a göndermişlerdir. Bu gençler Istanbul’da eğitimini tamamladıktan sonra Kulça’da okul açıp 100 kişiyi yetiştirmişlerdir (10). Dr. İklil Kurban’ın naklettiği Burhan Şehîdî’ye ait bir bilgiye göre, Yang Zengx’in döneminde İli’de Türkiye’liler çoktu. Mesut Sabri Baykuzu bu kişilerle birlikte okul açmış, öğrencilerine Türkiye şarkısı söyletmiştir (11). Bilindiği gibi Mesut Sabri Baykuzu 1904-1915 yılları arasında Istanbul’da eğitim görmüş ve 1947’de Doğu Türkistan’ın cumhurbaşkanı olmuştur (12). Yâni Osmanlı’ların Doğu Türkistan’da eğitimin geliştirilmesinde çok önemli rolü olmuştur.
Osmanlı paşalarından Enver Paşa tarafından kurulan Umûr-ı Şarkîye (Doğu işleri) teşkîlâtının 1914 târihinde A’dil Hikmet Bey, Kuşçubaşı Selim Sâmî Bey, Hüseyin Emrullah (Barkan) Bey, Hüseyin Bey ve İbrahim (Hakker) Bey olmak üzere beş kişiyi Orta Asya Türkleri’ni eğitme ve örgütleme amacıyla bölgeye göndermesi daha da dikkat çekicidir. Bu kişiler Hindistan üzerinden Doğu Türkistan’a ve diğer Orta Asya ülkelerine ulaşmış ve oralarda faaliyet göstermişlerdir (13).
Osmanlı’ların çok yakından ilgilendikleri Doğu Türkistan Türkleri de bunca ilgiye duyarsız kalmamışlardır. Osmanlı devleti balkan savaşından yenik çıkınca Istanbul, yaralı askerler ve Balkanlar’dan göç eden insanlarla dolmuştu. Osmanlı devletinin bu ağır günlerinde Doğu Türkistan Türkleri de işgâl altında bulunmalarına rağmen Istanbul’a yardım göndermişlerdir. Tatar gazeteci yazar Fâtih Kerîmî’nin 1913’te Orenburg’da basılan “Istanbul Mektupları” adlı kitabına göre, Kulca’lı Çin müslümanı, Mekteb-i Sultânî binâsındaki Alman “Salîb-i Ahmer“ kızılhaç hastanesinde yaralılara hizmet etmiştir (14). Yine aynı kitaba göre Kaşgar müslümanlarından “Hilâl-i Ahmer” kızılay yararına beş bin sum para gelmiştir (15).
Bunlar Osmanlı’ların Doğu Türkistan Türkleri’nin de Osmanlı’lara olan mânevî bağlarını gösteren belgelerdir.
2. Cumhûriyet Döneminde Türk-Uygur İlişkileri
Anadolu Türkleri ile Doğu Türkistan Türkleri arasındaki ilişkiler cumhûriyet döneminde de devâm etmiştir. Bilindiği gibi Doğu Türkistan’da Çin yönetimine karşı başlayan ayaklanmalar sonucunda 12 Kasım 1933 tarihinde Kaşgar’da “Şarkî Türkistan İslâm Cumhûriyeti” adı altında bir devlet kurulmuştur. Bu devletin hükûmet ve ordu teşkîlâtının oluşturulmasında Türkiye’den gelen İzmir’li Dr. Mustafa Kentli, Ali ve harbiyeden Mahmut Nedîm beylerin büyük rolü vardır. Adı geçen şahıslar Kasım 1933’te Doğu Türkistan İslâm Cumhûriyeti’ne müsteşar olarak Kaşgar’a gönderilmişlerdir (16). Bu kişiler Doğu Türkistan İslâm Cumhûriyeti’nde Sâbit Damolla ile birlikte iş gördüler ve Şarkî Türkistan hareketine bir şekil vermek istediler (17). Ayrıca Sovyetler Birliği’nden gelen Setivaldican, Sultanbek, Behram Efendi ve Sofîzâde gibi kişilerle birlikte Doğu Türkistan Türk İslâm Cumhûriyeti’nin hükûmet ve ordu teşkilâtının düzenlenmesine yardım etmişlerdir (18). Yeni kurulan bağımsız Doğu Türkistan İslâm Cumhûriyeti hükûmeti dış işleri bakanı Kasım Hacı’yı devlet mektubu ile birlikte Türkiye Cumhûriyeti başta olmak üzere Afganistan, Îran, Amerika, İngiltere, Japonya. Almanya, Fransa ve İtalya gibi ülkelere göndermiş ve bu ülkelerden Doğu Türkistan İslâm Cumhûriyeti’ni tanımalarını ve yardım etmelerini istemiştir (19). Doğu Türkistan’da kurulmuş olan bu yeni devletle ilgili haberler Türk basınında sevgiyle karşılanmış ve geniş yer almıştır (20). Doğu Türkistan İslâm Cumhûriyeti’nin dönemin Ankara hükûmetine gönderdiği bir mesajında “Yeni bağımsızlığa kavuşmuş Doğu Türkistan’ın mâvi bayrağından sevgili Türkiye’nin al bayrağına selâm olsun” ifâdesi kullanılmıştır (21). Ancak Rus engeli nedeniyle Türkiye Doğu Türkistan’a maddî yardımda bulunamamıştır.
Daha da ilginç olan odur ki; İzmir’li Dr. Mustafa Kentli, Mahmut Nedîm Beyler Doğu Türkistan’a gitmeden önce de Urumçı’da iki Istanbul’lu Türk bulunuyordu. Bu kişiler 1931 yılında Kansu’ya giderek Çin’li müslüman komutan Ma Zhongying ile tanışmış ve bunlardan Kemal Kaya Efendi Ma Zhongying’in genel kurmay başkanı olmuştu. Ma Zhongying Kemal Kaya Efendi’nin tavsiyesi ile Doğu Türkistan’a girmiştir (22). Kemal Kaya Efendi’nin Ma’yı Doğu Türkistan’a girmeye teşebbüs etmesinin asıl amacı, büyük ihtimâlle Doğu Türkistan’da bağımsız bir müslüman Türk devletini kurulma süresine hız kazandırmaktı. Ancak böyle bir amaçla Doğu Türkistan’a sokulan Ma Zhongying ordusu Uygur Türkleri’nin bağımsızlık mücadelesinde büyük bir baş belâsı olmuştur. Uygur Türkleri diktatör Şeng Şisey ordusuyla savaşacak yerde Ma’nın ordusu ile savaşmak zorunda kalmışlardır. Kemal Kaya Efendi’nin kimliği hakkında farklı görüşler mevcuttur. Andrew D. W. Forbes’in anılan kitabına göre Kemal Kaya Efendi’nin Sovyet Ajanı olduğu hakkında söylentiler bulunmaktadır. Ancak onun 1934’te Sovyet taraftârı birlikler tarafından Urumçı’ya gönderildiği hakkında bilgi yukarıdaki söylentiyi yalanlamaktadır. Seyfettin Azîzî’nin hâtırâlarındaki bilgiye göre Kemal Kaya Efendi Türkiye’deki devrimden sonra Japonya’ya kaçmış. Japonya onu Ma Zhongying’e askerî müsteşâr olarak göndermiştir (23). Yâni Azîzî’ye göre Kemal Kaya Efendi Japonya’nın câsusudur (24). Daha sonra o Şeng Şisey’in eline geçmiş ve hapishânede vefât etmiştir (25). Kemal Kaya Efendi’nin Ma Zhongying’in Doğu Türkistan’da gerçekleştirdiği katliamlarda yer alıp almadığı hakkında bilgi bulunmamaktadır.
Cumhûriyet döneminde Türk-Uygur ilişkileri eğitim alanında devam etmiştir. 1934 yılında Şeng Şisey hükûmetinin başkan yardımcısı olan Hoca Niyaz Hacı’nın meşhûr komutanı Albay Mahmut Şicang başta olmak üzere Mavidin Efendi Türkiye’den 12 kişi ile eğitim seferberliğini başlatmıştır (26). Bu kişilerin Çağdaş Uygur eğitiminde oynadıkları rol, bugün de Uygur Türkleri tarafından şükranla anılmaktadır. Onların içerisinde yer alan Mehmet Emin Tevfik Efendi’nin ilginç bir hikâyesi bulunmaktadır. O aslen Uygur olup gençliğinde bilim aşkı ile önce Taşkent’e gelip çalışarak okur. Orada orta tahsîlini bitirdikten sonra yüksek tahsil görmeye çalışır. Ancak geçim sıkıntısı nedeni ile eğitimini devâm ettiremez. Sonra Karadeniz’e gelip bir Türk gemiciyle tanışarak onunla birlikte Türkiye’ye gelir. Türkiye’de epey zorlanır. Ancak sonra bir lokanta sâhibi onun tambur çaldığını görünce lokantasında tambur çalmasını ister. Böylece Mehmet Emîn Tevfik Efendi bir lokantada Kaşgar’dan berâberinde getirdiği tamburu çalıp şarkı söyleyerek geçimini sağlar. Bu sırada yavaş yavaş Türk sanatçılarıyla da tanışır. Bir yıl sonra lokanta sâhibi onu bir yönetici ile tanıştırır. O yöneticinin yardımıyla bir okula girer. Mehmet Emîn Tevfik efendi okulda çok iyi okur. Sonra gençler birliği teşkîlâtına ve faâliyetlerine aktif biçimde katılır ve belirli bir çevre edinir. Bir gün bir toplantıda konuşmaya dâvet edilir. Fakat Mehmet Emin Efendi konuşma yerine tamburunu çalıp şarkı söyler. Kalabalık onu coşkulu bir şekilde alkışlar. Ondan sonra Mehmet Emîn Tevfik Efendi Uygur sanatçısı diye tanınır. Doğu Türkistan’da ayaklanmalar başladıktan sonra o memleketine dönmek ister. Gençler birliği teşkîlâtı onu birkaç kişi ile Doğu Türkistan’a gönderir (27). Mehmet Emîn Efendi Doğu Türkistan’a döndükten sonra yukarıda sözünü ettiğimiz gibi, çağdaş Uygur eğitiminin başlatılmasına öncülük etmiştir. O altı ay içerisinde dönemin ihtiyâcı için altmış öğretmen yetiştirmiş, 24 köyde 24 okul açmıştır. O ayrıca öğrencilerden oluşan bir izci grubu kurmuştur (28). Bu izci grubunun yapısı Türkiye’deki ile aynıdır.
Sonuç itibâri ile bütün bunlar Türk-Uygur ilişkilerinin Osmanlı döneminde olduğu gibi. Cumhûriyet döneminde de sıcak bir şekilde devâm ettiğini gösterir. Üstelik söz konusu ilişkiler büyük Atatürk’ün dönemine rastlamaktadır. Dr. Mustafa Kentti Bey, Ali Bey ve harbiyeden Mahmut Nedîm Bey’in Doğu Türkistan’a Atatürk’ün bilgisi hâricinde gitmiş olmaları mümkün değildir. Bu da aynı zamanda Atatürk’ün ne denli ileri görüşlü büyük önder olduğunu göstermektedir.
Kaynaklar:
1. A. Zeki Velîdî Togan, Umûmî Türk Târihine Giriş. Enderun Kitabevi. Istanbul. 1981, s:381
2. Prof Dr. Halil İnalcık, Osmanlı Devrinde Türk Ordusu. Türk Kültürü. Sayı 375. 1994, s:385
3. Mehmet Emin Buğra, Şerki Türkistan Tarihi. s:336
4. a.g.e. s:336
5. Mehmet Âtıf, Kaşgar Târîhi. Hazırlayanlar: Prof. Dr. Ismail Aka, Vehbi Günay, Cahit Telci. Kırıkkale. 1998,
s:296
6. Şincang Târih Meteryalleri (25). Şincang Halk Neşriyâtı, I988, Urumçı. s:417
7. Şincang Târih Meteryalleri (25). s:418-419
8. Ahmet Kemâl İlkul, Çin-Türkistan Hatıraları. Hazırlavan: Dr. Yusuf Gedikli. Ötüken. 1997
9. Seyfeddîn Azîzî, Ömür Destanları. (Hatıralar-1), Milletler Neşriyâtı. Pekin. 1990, s:144 145
10. Şincang Târih Meteryalleri (25). s:372-373
11. Dr. İklil Kurban, Şarkî Türkistan Cumhûriyeti. (1944 1949). Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara. 1992. s:82
12. Andrew D. W. Forbes, a.g.e, s:460
13. Adil Hikmet Bey, Asya’da beş Türk. Hazırlayan: Dr. Yusuf Gedikli. Ötüken. 1998, s:13-24
14. Fatih Kerimi, Istanbul Mektupları. Orenburg. 1913. s: 55
15. a.g.e. s:113
16. Andrew D. W. Forbes, Doğu Türkistan Harb Beyleri. Çeviren: Enver Can. Bayrak Yayıncılık, Istanbul. 1991, s:
202
17. A. Zeki Velîdî Togan, 1929-1940 Seneleri Arasında Türkistan Vaziyeti. Istanbul. Türkiye Basımevi. 1940, s:24
18. Seyfeddîn Azîzî, a.g.e. s:305-306
19. Seyfeddîn Azîzî, a.g.e. s:306
20. Andrew D. W. Forbes, a.g.e, s:203
21. Andrew D. W. Forbes, a.g.e, s:203
22. Andrew D. W. Forbes, a.g.e, s:95-98
23. Seyfeddîn Azîzî, a.g.e. s:330
24. Seyfeddîn Azîzî, a.g.e. s:341
25. Seyfeddîn Azîzî, a.g.e. s:330
26. Seyfeddîn Azîzî, a.g.e. s:396-397
27. Seyfeddîn Azîzî, a.g.e. s:397-399
28. Seyfeddîn Azîzî, a.g.e. s:404
Kaynak: Gökbayrak, Ocak-Şubat 2001, 39. sayı
Açıklamalar:
1. Kaşgar hükümdârı Atalık Gâzi Yakup Bey Be-devlet İslâm halîfesi Sultan Abd-ül aziz Hân’a tabâîyetini bildirmiştir. Bu isteğin Hân tarafından uygun karşılandığı Atalık Gâzi Yakup Bey Be-devlet’e bildirilince, Yakup Bey, Sultân adına hutbe okutmak ve onun adına para basmak sûretiyle resmen Osmanlı İmparatorluk hükûmetinin himâyesine girmiştir.
2. Osmanlı Hükûmeti 1922’de yerini cumhûriyet hükûmetlerine bırakmıştır. Cumhûriyet hükûmetleri günâhıyla, sevâbıyla Osmanlı hükûmetinin resmî vârisidir. Gâzî Yakup Bey’in kurduğu hükûmet de tevârüs edilen mir’âsın bir parçasıdır.
3. Gâzî Yakup Bey’in kurduğu bağımsız Türk hükûmeti, Uluğ Türkistan’ın bir parçası olan Doğu Türkistan toprakları üzerinde kurulmuştur. Bu toprakların mülkîyeti bugün dahî, Türkiye Cumhûriyeti’ne âittir. Ayrıca bugün bu topraklar üzerinde yaşayan Uygur Türkleri’nin hakları, hukûkları, ırzları, nâmusları, hürriyetleri de Türkiye Cumhûriyeti hükûmetlerinden sorulur. Türkiye Cumhûriyeti malına sâhip çıkmak mecbûriyetindedir.
4. Numarası kaç olursa olsun, hiçbir cumhûriyet hükûmeti millî mir’âsını, hükûmet ettiği millete danışmadan bir başka devlete hibe veyâ devredemez, öz yurdunu işgâl altında tutan bir başka milletin devlet başkanına Türkiye Cumhûriyeti’nin devlet nişânını kendi malıymışçasına veremez.
5. Kendisinden önceki bir hükûmetin Uygur Türkleri’nin aleyhindeki bir genelgesini hâlâ yürürlükten kaldıramamış olan bir hükûmet ortağının “Milliyetçilik” gibi kutsal bir kavramı kullanmaya hakkı olamaz.
6. Mustafa Kemal ATATÜRK’ün 29 Ekim 1933 günü akşamı yaptığı târîhî konuşma aşağıdadır:
“Bugün Sovyetler Birliği, dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir… Bizim bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprülerini sağlam tutarak. Dil bir köprüdür… İnanç bir köprüdür… Tarih bir köprüdür… Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların (Dış Türkler’in) bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekli…”
Atatürk’ün bu konuşmasından 2 hafta sonra, 12 Kasım 1933 târîhinde Kaşgar’da “Şarkî Türkistan İslâm
Cumhûriyeti” adıyla bağımsız bir Türk Cumhûriyeti’nin kurulması bir tesâdüf müdür?
7. 12 Kasım 1933 târîhinde Kaşgar’da kurulan bağımsız “Şarkî Türkistan İslâm Cumhûriyeti” üyeleri şu zevattır:
Cumhur Başkanı Hoca Niyaz Hacı
Başvekil Sabit Damolla Hacı
Erkan-ı harb Reisi Mahmut Muhiti
İç işleri Bakanı Yunusbek Seyidi
Dış işleri Bakanı Kasimcan Hacı
Eğitim Bakanı Abdulkerimhan Mehsum
Harbiye Bakanı Oraz Bek
Evkaf Bakanı Semseddin Damolla Hacı
Adalet Bakanı Zarif Kari Hacı
Ziraat Bakanı Obulhasan Hacı
Maliye Bakanı Ali Hacı Kurbani
Sağlık Bakanı Abdullah Hani
Baş Müfettiş Hacı Alem Ahunum
8. Kaynağını hatırlayamadığımız bir olayı da eklemek isteriz: Sultan Abd-ül aziz Hân, 1870’de kendisini metbu’ tanıyan Yakup Bey’in ülkesi (hepimizin ülkesi) Doğu Türkistan’a şehzâdelerinden birisini görevle göndermiş, ancak bu şehzâde Doğu Türkistan’ın sert iklim şartlarına dayanamadığı için kısa bir süre sonra Istanbul’a geri dönmek zorunda kalmıştır.