Subscribe Us

header ads

Dede Korkut Destanları – Kam Püre’nin Oğlu Bamsı Beyrek’in Destanını Anlatır

KAM PÜRENİN  OĞLU  BAMSI BEYREK’İN DESTANINI ANLATIR
Kam Gan oğlu Han Bayındır yerinden kalkmıştı. Kara yerin üstüne ak otağını  diktirmişti. Ala sayvanı gök yüzüne yükselmişti. Bin yerde ipek seccade döşenmişti. îç Oğuz, Dış Oğuz beyleri Bayındır Hanın  sohbetine toplanmıştı. Pay Püre Bey de Bayındır Hanın sohbetine gelmişti.
Bayındır Hanın karşısında Kara Göne oğlu Kara Budak yayına  dayanıp  durmuştu.  Sağ  yanında  Kazan  oğlu  Uruz durmuştu. Sol yanında Kazılık Koca oğlu Bey Yigenek durmuştu. Pay Püre Bey bunları gördüğünds âh eyledi, başından aklı gitti, mendilini eline aldı, böğüre böğüre  ağladı.
Böyle  edince,  yenilmez  Oğuzun koruyucusu,  Bayındır Hanın güveyisi Salur Kazan kaba dizinin üzerine çöktü, gözünü dikerek Pay Püre Beyin yüzüne baktı: «Pay Püre Bey ne ağlayıp döğünürsün?»  dedi. Pay Püre  Bey  de: «Han  Kazan nasıl  ağlamayayım, nasıl  döğünmiyeyim,  oğulda  nasibim yok, kardaşda kaderim yok, Allah Taâlâ bana kara yazmış; Beyler, tacım tahtım için ağlarım, bir gün gelecek  düşeceğim  öleceğim; yerimde yurdumda kimse kalmayacak»  dedi. Kazan der: «Bütün arzun bu mudur?» Pay Püre Bey der: 
«Evet budur, benim de oğlum olsa, Han Bayındırın karşısma geçse dursa, hizmet eylese, ben de baksam sevinsem, kıvansam, güvensem.
Böyle  deyince yenilmez Oğuz Beyleri yüzlerini göğe tuttular,  el kaldırıp duâ eylediler,  «Allah Taâlâ  sana  bir oğul versin» dediler. O zamanda beylerin iyi de dileseler  kötü de dileseler  duaları  kabul  olunurdu.
Pay Piçen  Bey de yerinden kalktı, der: «Beyler  benim de hakkıma bir dua eyleyin. Allah Taâlâ bana da bir kız versin» dedi. Kudretli Oğuz  beyleri  el kaldırdılar dua eylediler:  «Allah Taâlâ  sana  da bir kız versin»  dediler.  Pay  Piçen  Bey:
«Beyler,  Allah Taâlâ bana bir kız verecek  olursa,  siz  tanık olun, benim kızım Pay  Püre  Beyin  oğluna beşik kertme yavuklu olsun»  dedi.
Bunun üzerine bir kaç zaman geçti. Allah Taâlâ Pay Püre Beye bir oğul, Pay Piçen  Beye bir kız verdi. Kudretli Oğuz Beyleri  bunu işittiler  şâd olup sevindiler.  Pay  Püre Bey bezirganlarını  yanma  çağırdı,  buyruk  etti:  «Bre  bezirganlar, Allah Taâlâ bana bir oğul verdi,  varın Rum eline  benim oğlum için güzel armağanlar getirin, benim oğlum büyüyünceye kadar…»  dedi.
Bezirganlar  gece  gündüz yol gittiler. İstanbul’a geldiler. Birbirinden  güzel,  eşi  bulunmaz  armağanlar  aldılar.  Pay Pürenin oğlu için bir deniz tayı ( Efsaneye göre denizden yüzüp gelen  bir aygır ile çayırda otlayan bir kısraktan  olma soylu  at; bu soydan  doğma  taylar. )  boz aygır aldılar, bir ak kirişli  sert yay aldılar, bir de altın dilimli  gürz aldılar. Yol hazırlığını  yaptılar.
Pay Pürenin oğlu beş yaşına girdi, beş yaşından  on yaşına girdi, on yaşından  onbeş yaşına  girdi. Yaban  horozu gibi çalımlı,  kartal hünerli bir güzel  alımlı yiğit  oldu.
O zamanda bir oğlan baş kesmese kan dökmese  ad koymazlardı. Pay Püre Beyin  oğlu atlandı, ava çıktı. Av avlarken babasının tavlasının üzerine geldi. Tavlacı  başı karşıladı, indirdi misafir etti. Yiyip içip oturuyorlardı. Beri yandan da bezirganlar  gelerek Kara Derbent ağzına konmuşlardı. Yetişmesin  töremesin Evnük Kalesinin kâfirleri bunları casusladı.
Bezirganlar yatarken  ansızın  beş yüz kâfir saldırdılar, vurdular, yağmaladılar. Bezirganın  büyüğü tutuldu, küçüğü kaçarak  Oğuza geldi.
Baktı  gördü Oğuzun  sınırında bir ala  sayvan  dikilmiş, bir Bey oğlu güzel yiğit kırk yiğitle, oturuyorlar.  «Oğuzun bir güzel yiğidi ancak, yürüyeyim, yardım isteyeyim» dedi.
Bezirgan:  «Yiğit yiğit bey yiğit,  sen benim ünümü anla sözümü dinle, on altı yıl önce  Oğuz içinden gitmiştik. Birbirinden güzel kâfir malını Oğuz Beylerine getiriyorduk. Pasi- nin Kara Derbend  ağzına  göğüs vermiş idik; Evnük Kalesinin beş yüz kâfiri üzerimize saldırdı, kardeşim esir oldu, malımızı rızkımızı yağmaladılar  geri  döndüler, kara başımı kaldırdım sana geldim, kara başının  sadakası  yiğit yardım et» dedi.
Bu defa oğlan şarap içerken içmez oldu, altın kadehi elinden yere  çaldı: «Ne  diyorsam  yetiştirin, giyimim ile benim koç atımı getirin hey, beni seven yiğitler binsinler» dedi. Bezirgan önlerine  düştü, kılavuz oldu.
Kâfir de inerek bir yerde akçe bölüşmekteydi. Bu sırada yiğitler meydanının  arslam, pehlivanların kaplanı boz oğlan yetişti. Bir iki demedi,  kâfirlere  kılıç  vurdu,  baş  kaldıran kâfirleri öldürdü,  gazâ  eyledi,  bezirganların malını kurtardı.
Bezirganlar: «Bey yiğit bize sen  erlik işledin, gel şimdi beğendiğin  maldan  al» dediler. Yiğidin gözü  bir  deniz yayı boz aygın tuttu, bir de altı dilimli gürzü bir de ak kirişli yayı tuttu. Bu üçünü beğendi. «Bre bezirganlar bü aygın ve sonra bu yayı  ve  bu gürzü  bana  verin»  dedi.  Böyle   deyince  bezirganlar bozuldu. Yiğit: «Bre bezirganlar  çok mu istedim?»  dedi. Bezirganlar:
«Niye çok olsun, amma bizim Beyimizin bir oğlu vardır,  bu üç şeyi  ona  armağan  götürmemiz  gerek idi» dediler. Oğlan der: «Bre Beyinizin  oğlu kimdi?» «Pey Pürenin oğlu vardır,  adına Bamsı  derler»  dediler.  Pay  Pürenin oğlu  olduğunu  bilemediler.  Yiğit  parmağını  ısırdı.  «Burda minnetle  almaktansa,  orda babamın yanında minnetsiz  almak,daba  iyidir»  diye  düşündü.  Atını kamçıladı  yola  çıktı. Bezirganlar  ardından baka kaldılar; «Vallab güzel  yiğit,  erdemli yiğit»  dediler.
Boz  oğlan babasının evine geldi. Babasına  haber verildi Bezirganlar  geldi diye. Babası  sevindi, çadır, otağ, ala sayvan diktirdi, ipek seccadeler serdi, geçti  oturdu.  Oğlunu sağ yanma aldı. Oğlan  Bezirganlar  ile ilgili hiç bir söz  söylemedi, kâfirleri  öldürdüğünden  sözetmedi.
O  sırada  Bezirganlar  geldiler. Baş  indirip selâm  verdiler. Gördüler ki Yiğit o Yiğit; baş kesmiştir, kan  dökmüştür, Pay  Püre  Beyin  sağında  oturuyor.  Bezirganlar yürüdüler Yiğidin elini öptüler. Bunlar böyle edince  Pay Püre  Beyin  hiddeti tuttu, Bezirganlara:  «Bre densizler edepsizler!  Baba dururken oğul eli mi öperler?» diye çıkıştı. «Hânım, bu yiğit senin   oğlun   mudur?»   «Evet   benim   oğlumdur»   dedi.  Bezirganlar: «Şimdi incinme Hânım  önce onun elini öptüğümüze, eğer  senin  oğlun  olmasaydı  bizim malımız Gürcistanda gitmişti,  hepimiz esir olmuştuk»  dediler.  Pay  Püre  Bey  de:
«Bre,  benim oğlum baş mı kesti  kan mı döktü?»  diye  şaştı.
«Evet baş kesti, kan döktü,  adam devirdi» dediler.
«Bre, bu oğlana ad koyacak  kadar var mıdır» dedi.
«Evet  sultanım, fazladır»  dediler.
Pay Püre  Bey kudretli Oğuz beylerini çağırdı misafir etti. Dedem  Korkut geldi,  oğlana ad koydu.
Ünümü anla sözümü dinle
Pay Püre Bey
Allah Taâlâ sana bir oğul vermiş uzun yaşatsın
Ak sancak kaldırınca
Müslümanlar arkası olsun
Karşı yatan kara karlı dağlardan aşar olsa
Allah  Taâlâ senin oğluna güç versin
Kanlı kanlı sulardan geçer olsa geçit versin
Kalabalık kâfire girince
Allah Taâlâ senin oğluna fırsat versin
Sen oğlunu Bamsam, diye okşarsm
Bunun adı boz  aygırlı Bamsı Beyrek olsun
Adını ben verdim yaşını Allah versin
dedi. Kudretli Oğuz  beyleri  el kaldırdılar dua  eylediler;
«Bu  ad bu Yiğitde  kutlu  olsun»  dediler. Beyler hep  ava gitti. Boz  aygırını  çektirdi. Beyrek bindi. Ala Dağa ava çıktı.
Birdenbire Oğuzun üzerine bir sürü  geyik  geldi.  Bamsı Beyrek birini kovalayıp gitti. Kovalaya kovalaya bir yere  geldi, ne gördü?  Sultanım gördüğü şu: Yemyeşil çayırın üzerine bir kırmızı  otağ  dikilmiş.  «Yârap  bu otağ  kimin  ola?» dedi. Haberi yok ki alacağı elâ gözlü kızın otağı  olsa  gerek. Bu otağın üzerine varmak  istemedi. «Ne olursa olsun, hele  ben avımı alayım» dedi. Otağın önünde yetiştiği geyiği  vurdu. Baktı gördü bu  otağ  Banu Çiçek otağı imiş  ki  Beyreğin beşik kertme nişanlısı, adaklısı idi.
Banu Çiçek otağdan bakıyordu: «Bre dadılar, bu babadan densiz, görgüsüz Adam bize erlik mi gösteriyor?» dedi; «Varın bundan pay isteyin, görün ne der.»
Kısırca Yenge derler bir hatun var idi, ileri vardı pay diledi: «Hey hey yiğit, bize de bu geyikten  pay ver» dedi. Beyrek:
«Bre dadı, ben av a değilim, Bey oğlu Beyim, hepsi size» dedi;
«Amma sormak ayıp olmasın  bu otağ kimindir» Kısırca Yenge der: «Bey yiğidim, bu otağ Pay Piçen  Bey kızı Banu Çiçeğindir» dedi, Bunun üzerine Hânım, Beyreğin kanı kaynadı, edeple  usul usul geri  döndü.
Kızlar geyiği alıp güzeller şâhı Banu Çiçeğin  önüne getirdiler. Baktı gördü ki bir sultan  semiz yaban geyiğidi, Banu Çiçek: «Bre kızlar, bu Yiğit ne yiğittir» diye sordu.  Kızlar da:
«Vallah sultanım, bu Yiğit yüzü örtülü güzel yiğittir, Bey oğlu Bey imiş» dediler. Banu Çiçek:  «Hey  hey dadılar, babam bana ben seni yüzü örtülü Beyreğe vermişim  derdi,  olmaya ki bu ola,  bre çağırın haberleşeyim»  dedi.
Çağırdılar. Beyrek  geldi. Banu Çiçek yaşmaklandı, haber sordu: «Yiğit, gelişin  nerden?»  Beyrek:  «îç Oğuzdan»  dedi,  «İç  Oğuzda kimin nesisin?»  «Pay Püre Bey oğlu Bamsı Beyrek  dedikleri benim»
Kız: «Peki ya ne yapmaya geldin yiğit?» dedi.
Beyrek  de: «Pay Piçen Beyin bir kızı varmış, onu görmeğe  geldim» dedi.
Kız: «O öyle insan değildir ki sana görünsün, amma ben Banu Çiçeğin  dadısıyım, gel şimdi seninle ava çıkalım, eğer senin atın benim atımı geçerse onun atını da geçersin, hem seninle  ok atalım, beni geçersen onu da geçersin ve hem seninle  güreşelim, beni yenersen  onu da yener- sin» dedi.  Beyrek  kabul etti!  «Pekâlâ, hemen atına bin.»
İkisi atlandılar, meydana çıktılar. At teptiler, Beyreğin  atı kızın atını geçti. Ok attılar, Beyrek kızın okunu geride bıraktı. Kız: «Bre yiğit benim atımı kimsenin geçtiği  yok, okumu kimsenin geride bıraktığı yok,  şimdi gel seninle  güreş tutalım»  dedi.
Beyrek  hemen  attan  indi.  Kavuştular,  iki pehlivan olup birbirine  sarmaştılar.  Beyrek  kaldırır kızı yere  vurmak ister, kız kaldırır Beyreği  yere  vurmak ister.  Beyrek  bunaldı.
«Bu kıza yenilecek  olursam, kudretli Oğuz içinde başıma kakınç, yüzüme tokuç ( Anadolu’da,  çamaşır yıkamak için yapılan ağaçtan yontma bir âlet; tokaç) ederler» diye düşündü. Canını dişine taktı geldi, kavradı kızı sarmaya aldı, memesinden tuttu. Kızı koçundu. Bu sefer  Beyrek  kızın ince beline girdi, çengele aldı, arkası üzerine yere yıktı. Kız o zaman: «Yiğit, Pay Piçe- nin kızı Banu Çiçek benim» dedi. Beyrek üç öptü bir dişledi,
«Düğün kutlu olsun Han  Kızı» diye parmağından  altın yüzüğü çıkardı kızın parmağına geçirdi. «Aramızda bu  nişan  olsun Hân  Kızı» dedi. Kız der: «Madem ki öyle  oldu, bundan sonra  uzak  durmamız  gerek  Bey  oğlu»  dedi. Beyrek de «Ne olacak Hânım, baş üzerine» dedi.
Beyrek, Kızdan  ayrılıp  evlerine geldi. Âksakallı  babası karşıladı: «Oğul  bugün  Oğuzda her zamankinden değişik ne gördün?» diye sordu. Beyrek, cevap  verdi: «Ne göreyim, oğlu olan  evlendirmiş, kızı olan  kocaya vermiş.» «Oğul  yoksa seni evlendirmek mi gerek? «Evet ya, ak sakallı aziz  baba, evlendirmek gerek.» «Oğuzda kimin kızını  alıvereyim?» «Baba bana bir kız alıver  ki ben yerimden kalkmadan o kalkmalı, ben kara koç  atıma  binmeden o binmeli, ben hasmıma varmadan o bana baş getirmeli, böyle  kız alıver  baba bana»  «Oğul  sen kız  istemiyorsun,  kendine  denk  bir yoldaş istiyormuşsun, oğul galiba senin  istediğin kız Pay  Piçen Bey kızı Banu  Çiçektir»  «Evet ya,  evet  ak  sakallı,  aziz  baba benim  de istediğim odur.»  «Ay  oğul  Banu  Çiçeğin bir deli  kardeşi vardır, adına Deli  Karçar derler, kız isteyeni  öldürür.» «Peki ya nidelim?»
«Oğul  kudretli  Oğuz  Beylerini evimize çağıralım,  nasıl  uygun görürlerse ona  göre  iş  edelim.»
Kudretli  Oğuz  Beylerinin hepsini çağırdılar, evlerine getirdiler. Yedirdiler içirdiler,  saygıda  kusur etmediler.  Kudretli Oğuz Beyleri  dediler: «Bu kızı istemeğe kim varabilir?» Uygun gördüler ki «Dede  Korkut varsm» dediler. Dede  Korkut kabul etti: «Dostlar, made m ki beni gönderiyorsunuz, biliyorsunuz ki Deli  Karçar kız kardeşini isteyeni  öldürür, bâri Bayındır Hanın  tavlasından  yüğrük iki cins at getirtin. Bir keçi başlı kırçıl aygın, bir toklu başlı doru aygın, işin sonunda kaçma kovalama olursa birisine bineyim, birisini yedekte çekeyim»  dedi. Dede  Korkut’un sözü haklı görüldü. Vardılar Bayındır Hanın  tavlasından  o iki atı getirdiler. Dede  Korkut birine bindi, birini yedekte çekti:  «Dostlar sizi  Hakka ısmarladım» dedi gitti.
Meğer  sultanım, Deli Karçar ak çadınnı, ak otağını kara yerin üzerine kurdurmuştu, arkadaşlan  dikmişler uzağa bir tahtayı, ok atıp duruyorlar, eğleniyorlardı.  Dedem  Korkut öteden beriye  geldi. Baş  indirdi, bağır basü, ağız  dilden güzel selâm verdi.  Deli   Kaçar   ağzını   köpüklendirdi.  Dede Korkutu n yüzüne  baktı:  «Aleykesselâm ey işi gücü  azıtmış, kendi şaşkına dönmüş  kişi, Yüce  Allah  ak  alnına  belâ  yazmış! Ayaklıların buraya  geldiği yok,  ağızların bu suyumdan içtiği yok, sana  noldu, yolun yordamını mı şaştı, ecelin mi gefcli, buralarda neylersin?» dedi. Dede Korkut:
«Karşı yatan kara dağını aşmağa gelmişim
Akıntılı güzel suyunu geçmeğe gelmişim
Geniş eteğine dar koltuğuna sığınmağa gelmişim
Tanrının buyruğu ile Peygamberin kavli ile aydan arı, güneşten güzel kız kardeşin Banu  Çiçeği Bamsı Beyreğe istemeğe   gelmişim» dedi.
Dede  Korkut  böyle  söyleyince Deli  Karçah: «Bre  ne diyorsam yetiştirin, kara aygın  eğerleyip kılıcımla topuzumu  getirin» diye  haykırdı.
Kara  aygırı  eğerlediler, istediklerini getirdiler. Deli Kar- ça n bindirdiler.  Dede Korkut  atını  dehlediği gibi  durmadan kaçtı. Deli  Karçar ardına düştü.
Toklu başlı doru aygır yoruldu.  Dede  Korkut keçi  başlı
kırçıl  aygıra  sıçradı  bindi.  Dedeyi  kovalaya  kovalaya  Deli Karçar on tepe aşırdı. Dede  Korkudun ardından Deli Karçar erişti. Dedenin  feleği  şaştı. Tanrıya  sığında,  Ism-i  Aza m Duasını  okudu. Deli  Karçar kılıcını eline aldı, öfke ile kaldırıp vurmak istedi. Deli  Beyin  niyeti  Dedeyi  başından  aşağı ikiye biçmek idi. Dede  Korkut:  «Vurursan elin kurusun» dedi. Hak Taâlânm emri ile Deli Karçarın eli yukarıda asılı kaldı. Çünkü Dede Korkut Evliya gücüne  sahip idi, dileği kabul olundu.
Deli  Karçar yalvardı:
«Medet amen el aman
Tanrının birliğine yoktur güman
Sen  benim elimi iyileştirirsen
Tanrının buyruğu ile Peygamberin yoluncu ile kız kardeşimi  Beyreğe vereyim»  dedi. Üç kerre söyletti  bu sözü, günâhına tövbe etti. Dede  Korkut dua eyledi. Delinin eli Hak emri ile sapa sağlam oldu. Döndü:
«Dede, kız kardeşimin yoluna ben ne istersem  verir misin?» diye sordu. Dede  de: «Verelim» dedi, «Görelim  ne istersin.»
Deli  Karçar: «Bin erkek deve getirin dişi deve görmemiş  olsun, bin de aygır getirin ki hiç kısrağa aşmamış  olsun, bin de koyun görmemiş  koç getirin, bin  de kuyruksuz kulaksız köpek getirin, bin de pire getirin bana» dedi. «Eğer bu dediğim şeyleri getirirseniz  pekâlâ verdim, amma getirmeyecek olur-, san bu sefer öldürmedim,  o vakit öldürürüm.»
Dede  döndü Pay  Püre Beyin  evine geldi. Pay Püre Bey sordu:
«Dede, kurt musun,kuzu musun?» Dede: «Kurdum» dedi.
«Peki ya nasıl kurtuldun Deli Karçarın  elinden?»
«Allahm büyük yardımı, erenlerin  himmeti oldu, kızı aldım.»
Beyreğe  ve anasına ve kız kardeşlerine  müjdeci geldi, sevindiler, şenlendiler.. Pay Püre Bey: «Deli ne kadar mal istedi?» diye sordu.
«Yetişip töremesin, Deli Karçar öyle mal istedi ki hiç bitmez.»
«Hele ne istedi?»
«Bin aygır istemiştir  ki hiç kısrağa aşmamış  olsun, bin de erkek deve istedi ki dişi deve görmemiş  olsun, bin de koç istemiştir koyun görmemiş  olsun, bin de kuyruksuz kulaksız köpek istedi, bin de ufacık karacık pireler istedi. Bu şeyleri getirecek  olursanız kız kardeşimi  veririm, getirmeyecek olursan gözüme  görünmeyesin, yoksa  seni  öldürürüm.»
«Dede  ben üçünü bulursam ikisini  sen  bulur musun?»
«Evet Hânım bulayım.»
Pay Püre Bey: «Şimdi Dede, köpek ile pireyi sen bul» dedi.
Sonra, kendisi tavla tavla atlarına vardı; bin aygır seçti, develerine  vardı bin erkek deve  seçti, koyunlarına vardı bin koç  seçti. Dede Korkut da bin kuyruksuz kulaksız köpek ile bin de pire buldu. Alıp bunları Deli Karçara  gitti.
Deli  Karçar işitti karşı geldi, göreyim dediğimi getirdiler mi decb\ Aygırları görünce  beğendi, develeri  gördüğünde beğendi,  koçları  beğendi, köpekleri görünce kah kah güldü, Sordu: «Dede ya hani benim pirelerim?» Dede Korkut: Pireleri bir ağıla salıvermiş, kapısını penceresini sıkıca kapatmıştı: «Hay oğul Karçar insan için tıpkı böğelek gibi tehlikelidir, o bir azgın canavardır, hep bir yerde toplamışımdır, gel gidelim, semizini al zayıfını bırak» dedi.
Aldı Deli Karçan ağıla pireli yere getirdi. Deli Karçarı çini çıplak eyledi, ağıla soktu. Pireler Deli Karçara üşüştüler. Gördü başa çıkamıyor, «Medet Dede, kerem eyle Allah aşkına kapıyı aç çıkayım» diye çırpındı. Dede Korkut: «Oğul Karçar ne gürültü patırtı  ediyorsun, getirdim, bu ısmarladığın şeydi, noldun böyle bunaldm,  semizini  al zayıfını bırak» dedi. Deli Karçar: «Hey Dede Sultan,Tanrı bunun semizini de alsın zayıfını da alsın,  derhal beni kapıdan dışan çıkar, medet» dedi.
Dede kapıyı açtı, Deli Karçar çıktı. Dede gördü ki Delinin canına  geçmiş, başının derdine düşmüş gövdesi pireden görünmez, yüzü gözü belirmez. Dedenin  ayağına kapandı. Allah aşkına beni kurtar dedi. Dede Korkut: «Var oğul kendini suya at» dedi. Deli Karçar koşarak vardı suya atladı. Pireler, suya aktı gitti. Geldi elbisesini  giydi, evine gitti. Ağır düğün hazırlığını  yaptı.
Oğuz zamanında bir yiğit ki evlense  ok atardı, oku nereye düşse orada gelin odası dikerdi. Beyrek  Han da okunu attı, dibine gelin  odasını  dikti.
Adaklısından  gelin  hediyesi   olarak  bir kırmızı  kaftan geldi. Beyrek giydi. Arkadaşlanna bu iş hoş gelmedi, üzüldüler. Beyrek:
«Niye  üzüldünüz»  dedi.
«Nasıl  üzülmeyelim,  sen kızıl kaftan giyiyorsun, biz ak kaftan  giyiyoruz»  dediler.
«Bu kadar şeyden  ötürü niye üzülüyorsunuz, bugün ben giydim, yarın sağdıcım  giysin,  kırk güne kadar sıra ile giyiniz, ondan sonra bir dervişe verelim.»
Kırk yiğit ile yiyip içip oturuyorlardı. Gözü çıkası, eli ko- pası kâfirin casusu bunları casusladı, varıp Bayburd Hisarının Beyine  haber verdi. «Ne  oturuyorsun sultanım, Pay Pi- çen o sana vereceği  kızı Beyreğe verdi, bu gece gelin odasına giriyor.» dedi. Soyu sopu kuruyaşı o melun da, yedi yüz kâfir ile dört nala yola çıktı.
Beyrek gelin odası içinde yiyip içip habersiz oturuyordu. Gece  uykusunda kâfir otağa saldırdı. Sağdıcı kılıcını sıyırdı eline aldı: «Benim başım Beyreğin  başına kurban olsun» dedi. Sağdıç  paralandı, şehit oldu. Derin olsa batırır, kalabalık korkutur; at işler er övünür, yayan  erin umudu olmaz. Otuz dokuz yiğit ile Beyrek  esir gitti.
Tan  ağardı,  güneş  doğdu. Beyreğin  babası  anası baktı gördü ki gerdek görünmez  olmuş. Ah ettiler, akılları başlarından gitti. Gördüler ki uçanlardan kuzgun kalmış, tazı dolaşmış yurtta kalmış, gelin odası paralanmış, sağdıç şehit olmuş. Beyreğin  babası kaba sangını kaldırıp yere çaldı; çekti yakasını yırttı, “oğul! oğul!” diyerek böğürdü acı acı haykırdı. Ak bürçekli anası boncuk boncuk ağladı,-gözünün yaşım döktü, acı tırnaklan ak yüzünü yırttı, al yanağım yırttı, kargı gibi kara saçını  yoldu, ağlayarak  sızlayarak  evine geldi. Pay Püre Beyin penceresi altın otağına kara ağıt, kara yas figan girdi. Kızı gelini gülmez oldu, kızıl kına ak eline yakmaz oldu. Yedi kız kardeşi ak çıkardılar karalar  giydiler;  «Vay beyim kardeş,  muradına maksuduna ermeyen  yalnız kardeş!» deyip ağlaştılar inileştiler. Beyreğin yavuklusu, Banu Çiçek, karalar giydi ak kaftanını çıkardı, güz elması  gibi al yanağıni çekti yırttı.
Vây  al  duvağımın sahibi
Vây  alnımın başımın umudu
Vây  şah  yiğidim vây  şahbaz yiğidim
Doyuncaya  kadar yüzüne bakmadığım hanım yiğit
Nereye gittin beni  yalnız koyup canım yiğit
Göz açıp gördüğüm
Gönül ile sevdiğim
Bir  yastıkta baş koyduğum
Yolunda öldüğüm kurban olduğum
Vây  Kazan Beyin güveni
Vây  kudretli Oğuzun imrenileni
Han Beyrek
diyip zâ n zarı ağladı.
Bunu işitip Kıyan Selçuk  oğlu Deli Dündar ak çıkardı kara giydi. Beyreğin  yar ve yoldaşları  akı çıkarıp karalar giydiler. Kudretli  Oğuz  Beyleri  Beyrek  için  büyük yas  tuttular; umutlarını  kestiler.
Bunun üzerinden on altı yıl geçti,  Beyrek  ölü mü diri mi bilmediler.
Bir gün kızın kardeşi Deli  Karçar Bayındır Hanın divanına geldi,  dizini çöktü;  «Devletli Hânın  ömrü uzun olsun, Beyrek  sağ olsa on altı yıldan beri gelirdi, bir yiğit olsa, dirisi haberini getirse,  sırmalı  kaftan,  altın  akçe  verirdim, ölüsü haberini getirene  kız kardeşimi  verirdim» dedi. Böyle  deyince kolu kanadı kırılası Yalancı oğlu Yaltacuk: «Sultanım  ben varayım, ölü diri haberini getireyim»  dedi.
Meğer  Beyrek  buna bir gömlek bağışlamıştı,  giymezdi, saklardı. Vardı, gömleği kana mana batırdı,  Bayındır Hanın önüne getirip bıraktı. Bayındır Han: «Bre bu ne gömlektir?» diye sordu. Yalancı oğlu Yaltacuk: «Beyreği  Kara Derbentte öldürmüşler, işte  nişanı  sultanım»  dedi.
Gömleği  görünce  Beyler hüngür hüngür ağlaştılar, çığırıştılar. Bayındır Han: «Bre niye ağlıyorsunuz, biz bunu tanımayız,  adaklısına  götürün  görsün,  o iyi bilir,  Çünkü o dikmiştir, yine o tanır» dedi.
Vardılar gömleği  Banu Çiçeğe ilettiler. Gördü;  tanıdı,
«odur» dedi, çekti  yakasını  yırttı, acı “tırnakları ak yüzünü parçaladı,  güz elması  gibi al yanağını  kan içinde bıraktı.
«Vây  göz  açıp  gördüğüm Gönül verip  sevdiğim Vây al  duvağımın sahibi
Vây  alnımın başımın umudu
Han  Beyrek”
diye ağladı. Babasına  anasına haber oldu, allı yeşilli yurduna yas  doldu; ak çıkardılar kara giydiler.  Kudretli  Oğuz Beyleri  Beyrekten umut kestiler.
Yalana  oğlu Yaltacuk küçük düğününü yapü,  büyük düğününe  gün belirledi.
Beyreğin  babası Pay Püre Bey de bezirganlarını çağırdı yanına getirdi;  «Bre  bezirganlar  vann,  iklim  iklim  arayın. Beyreğin  ölü diri haberini getirirsiniz belki»  dedi.
Bezirganlar  hazırlık gördüler. Gece  gündüz demeyip yürüdüler. Sonunda  Parasann  Bayburt Hisarına geldiler. Meğer o gün kâfirlerin kutsal günleri imiş. Her biri yemekte  içmekte  idi. Beyreği  de getirip kopuz çaldırıyorlardı. Beyrek yüce çardaktan  baktı bezirgânlan gördü. Bunları gördüğünde haberleşti  görelim Hânım ne haberleşti:
Düz engin havası hoş yerden gelen kervancı Be y babamın kadın anamın hediyesi  kervancı Ayağı uzun  küheylan ata  binen  kervancı Ünümü anla  sözümü dinle kervancı
Ulaş  oğlu  Salur Kazam sorar olsam sağ mı kervancı
Kudretli Oğuz  içinde
Kıyan Selçuk oğlu Deli Dûndar sorar olsam sağ mı kervancı
Kara Göne oğlu Kara Budağı sorar olsam sağ mı kervancı
Ak sakallı babamı
Ak pürçekli anamı sorar olsam sağ mı kervancı
Göz açıp da gördüğün
Gönül ile sevdiğim
Pay Piçen kızı Banu Çiçek evde mi kervancı
Yoksa kimseye vardı mı kervancı
Söyle bana
Kara başım kurban olsun kervancı sana
dedi. Bezirganlar da:
Sağ mısın esen misin canım Bamsı
On altı yılın özlemlisi Beyim Bamsı
Kudretli Oğuz  içinde
Kazan Beyi sorar olsan sağdır Bamsı
Kıyan Selçuk oğlu Deli Dûndar sorar olsan sağdır Bamsı
Kara Göne oğlu Budağı sorar olsan sağdır Bamsı
O Beyler ak çıkardı kara giydi senin için Bamsı
Ak  sakallı  babanı
Ak bürçekli ananı sorar olsan sağdır Bamsı
Ak çıkarıp kara giydiler senin için Bamsı
Yedi kız kardeşini yedi yol aynmmda ağlar gördüm Bamsı
Güz elması  gibi al yanaklarını yırtar gördüm Bamsı
Vardı gelmez  kardeş diye feryad eder gördüm Bamsı
Göz açıp da gördüğün
Gönül verip sevdiğin
Pay  Piçen kızı Banu Çiçek
Küçük düğününü yaptı büyük düğününe gün sayıyor
Yalancı oğlu Yaltacuğa varır gördüm
Han Beyrek
Parasarın Bayburt Hisarından uçmağa bak
Allı pullu gerdeğine gelmeğe bak
Gelmez  olsan
Pay Piçen kızı Banu Çiçeği aldırdın bunu böyle bil.»
diye cevap verdiler. Beyrek  kalktı, ağlaya ağlaya kırk yiğidinin yanma geldi. Kaba sarığı kaldırdı yere çaldı. «Hey  benim kırk arkadaşım, biliyor musunuz neler oldu? Yalancı oğlu Yaltacuk  benim  ölüm  haberimi  iletmiş,  penceresi altın otağına  babamın karayası  dolmuş, kaza benzer kızı gelini ak çıkarmış kara giymiş göz açıp da gördüğüm, gönül verip sevdiğim Banu  Çiçek Yalancı oğlu Yaltacuğa  varır olmuş»  dedi: Böyle  deyince  kırk  yiğidi kaba sarıklarını  kaldırdılar yere çaldılar, böğüre böğüre  ağlaştılar,  haykırıştılar,  dövündüler.
Meğer kafir Beyinin bir bekâr kızı var idi. Her gün Beyre- ği görmeğe  gelirdi. O gün yine görmeğe  geldi.  Baktı  gördü Beyrek  çok üzülmüş. Kız: «Niçin üzgünsün Hânım yiğit? Geldikçe seni şen görürdüm, gülerdin oynardın, şimdi noldun?» dedi. Beyrek  «Nasıl  üzülmeyim? On altı yıldır babanın esiriyim. Babaya  anaya, akrabaya, kardeşe hasretim  ve hem bir kara gözlü yavuklum  var idi,  Yalancı  oğlu Yaltacuk  derler bir kişi var idi, varmış yalan söylemiş, beni öldü demiş, ona varır olmuş» dedi. Böyle  söyleyince kız -Beyreğe âşık olmuştu-: «Eğer seni hisardan aşağı urgan ile sallandıracak olursam,  babana anana  sağlık ile varacak  olursan  beni burada gelip helâllığa  alır mısın?»  dedi.
Beyrek  and içti:  «Kılıcıma doğranayım, okuma saplanayım, yer gibi kertileyim,  toprak gibi savrulayım sağlık ile varacak olursam Oğuza, gelip seni helâllığa  almazsam»  dedi.
Kız da urgan getirip  Beyreği  hisardan aşağı  sallandırdı. Beyrek  aşağı  baktı kendisini yer yüzünde gördü. Allaha şük- reyledi, yola düştü. Giderek kâfirin at sürüsüne geldi. «Bir at bulursam tutayım bineyim» dedi.  Baktı  gördü kendisinin  deniz tayı boz aygırı burada otlayıp  duruyor.  Boz  aygır da Beyreği görüp tanıdı, iki ayağının  üzerine kalktı kişnedi. Beyrek de bunu övmüş görelim  Hanım  nasıl  övmüş:
Açık açık meydana benzer senin  alıncığın
İki şebçerağ a (1)  benzer senin  gözceğizin
İbrişime benzer senin  yeleceğin
İkiz kardeşe benzer senin  kulakçığın
Eri amacına ulaştırır senin  o güzel sırtın
At  demem  sana  kardeş  derim  kardeşimden daha iyi
Başıma iş  geldi arkadaş derim arkadaşımdan daha iyi
((1)  Şebçerağa: Gece  vakti, parlak ışıklar saçan  bir cevher. Söylentiye göre  su sığırı, bazı geceler karaya otlamak  için çıktığında  ağzında şebçerağla birlikte çıkarmış  ve bu cevheri  otlayacağı yere bırakıp onun  aydınlığıyla  otlarmış. Durr-i  şebgûn  dà denir. Şebçerağ: Hipopotöm (su  aygırı)ın gece  taşıdığı bir tür masal taşı)
At başını kaldırdı, bir kulağını  dikip Beyreğe karşı  geldi. Beyrek  atın göğsünü kucakladı, iki gözünü öptü.  Sıçradı bindi, hisarın kapısına geldi. Otuz dokuz arkadaşını gözetmesini istedi, görelim Hânım nasıl istedi:
Beyrek der:
Bre aykırı dinli kâfir
Benim ağzıma söğüp duruyordun dayanamadım
Kara domuz etinden yahni yedirdin dayanamadım
Tanrı bana yol verdi gider oldum bre kâfir
Otuz dokuz yiğidimi iyi sakla bre  kâfir
Birini eksik bulsam yerine on öldüreyim
Onunu eksik bulsam yerine yüzünü öldüreyim bre kâfir
Otuz dokuz yiğidimi iyi sakla bre kâfir
dedi,  sonra  yürüdü gitti. Kırk kâfir atlandılar,  ardına düştüler. Kovalayıp gittiler, yetişemediler döndüler.
Beyrek  Oğuza  geldi. Baktı gördü bir ozan gidiyor.
«Bre ozan nereye  gidiyorsun?»  diye sordu.
«Bey yiğit düğüne gidiyorum.»
«Düğün  kimin?»
«Yalancı  oğlu Yaltacuğun.»
«Bre kimin nesini  alıyor?»
«Han  Beyreğin adaklısını.»
«Bre ozan kopuzunu bana ver atımı sana vereyim. Sakla, geleyim  değerini getireyim  alayım.»
«Avazım kısılmadan,  sesim  kalınlaşmadan  bir attır elime geçti, götüreyim  saklayayım»  diyerek Ozan kopuzu Bey- reğe  verdi.
Beyrek  kopuzu  aldı,  babasının  yurduna  yakın  geldi. Baktı gördü ki birkaç çoban yolun kenarına oturmuş ağlıyorlar, hem durmayıp taş yığıyorlar.
«Bre çobanlar, bir kişi yolda taş bulsa yabana atar, siz bu yolda bu taşı  niçin yığıyorsunuz?»
«Bre  sen  seni bilirsin, bizim hâlimizden  haberin yok.»
«Bre  ne hâliniz vardır?»
«Beyimizin  bir oğlu var idi, on altı yıldır ölü diri haberini kimse bilmez; Yalancı oğlu Yaltacuk derler, ölü haberini getirdi, adaklısını ona verir oldular, gelir buradan geçer, vura-. lım onu, ona varmasın eşine dengine varsın» dediler.
Beyrek
«Bre yüzünüz ak olsun, ağanızın ekmeği size helâl olsun» dedi.
Oradan babasının yurduna geldi. Meğer evlerinin önünde bir büyük ağaç var idi. Dibinde bir güzel pınar var idi. Beyrek baktı gördü kim küçük kız kardeşi pınardan su almağa geliyor, «Kardeş Beyrek!» diye ağlıyor inliyor; «Toyun düğünün kara oldu» diye döğünüyor. Beyreğe dayanılmaz ayrılık acısı  çöktü,  dayanamadı,  buldur buldur gözünün yaşı akıp gitti. Çağırarak burada söyler, görelim Hânım ne söyler:
Bre kız ne ağlıyorsun ne bağırıyorsun ağam diye
Yandı  bağrım yakıldı  içim
Yoksa  ağan gitmiş gelmemiş midir?
Yüreğine kaynar yağlar mı dökülmüştür
Kara bağrın mı sarsılmıştır
Ağam diye ne ağlarsın inilersin
Yandı bağrım  yakıldı  içim
Karşı yatan kara dağı sorar olsam kimin yaylağı
Soğuk  soğuk sularını sorar olsam kimin içmesi
Tavla tavla koç atları sorar olsam kimin bineği
Katar katar develeri  sorar olsam kimin katarı
Ağıllarda akça  koyunu sorar olsam kimin sürüsü
Karalı mavili otağı sorar olsam kimin gölgesi
Ağız dilden kız kişi haber bana
Kara başım kurban olsun bugün sana
Kız der:
Çalma ozan söyleme  ozan
Benim gibi yaslı kızın nesine gerek ozan
Karşı yatan kara dağı sorar olsan
Ağam Beyreğin  yaylası idi
Ağam Beyrek gideli yaylayamm yok
Soğuk soğuk  sularını sorar  olsan
Ağam Beyreğin içmesi idi
Ağam Beyrek gideli içenim yok
Tavla tavla  koç  atları sorar olsan
Ağam Beyreğin bineği idi
Ağam Beyrek gideli  binenim yok
Katar katar develeri sorar olsan
Ağam Beyreğin katarı idi
Ağam Beyrek gideli yükleyenim yok
Ağıllarda  akça  koyunu sorar olsan
Ağam Beyreğin sürüsü idi
Ağam Beyrek gideli şölenim yok
Karalı mavili  otağı sorar  olsan
Ağam Beyreğindir
Ağam Beyrek gideli göçenim yok
Yine kız der:
Bre ozan
Karşı yatan kara dağdan geldiğinde geçtiğinde
Beyrek adlı bir yiğide raslamadın  mı
Taşkın suları aşıp geldiğinde  geçtiğinde
Beyrek adlı bir yiğit görmedin  mi?
Ağır adlı şehirlerden  geldiğinde  geçtiğinde
Beyrek adlı bir yiğide rastlamadın  mı
Bre ozan gördün ise söyle bana
Kara başım kurban olsun  ozan  sana
Kız yine der:
Karşı yatan kara dağım yıkılmıştır
Ozan  senin haberin yok
Gölgelice ulu ağacım kesilmiştir
Ozan senin haberin yok
Dünyalıkta bir kardeşim alınmıştır
Ozan senin haberin yok
Çalma ozan söyleme ozan
Benim gibi yaslı kızın nesine gerek ozan
Az ötende düğün var düğüne varıp  öt
Beyrek bundan geçti, büyük kız kardeşlerinin yanma geldi. Baktı  gördü kız kardeşleri  karalı mavili  oturuyorlar. Çağırıp Beyrek  söyler, görelim Hânım ne söyler:
Sabah gün doğanda yerinden kalkan kızlar
Ak otağı bırakıp  kara  otağa giren kızlar
Ak çıkarıp, kara  giyen kızlar
Yürek gibi katılaşan yoğurttan ne var
Kara  saç  altında bazlamaçtan ne var
Dağarcığımızda ekmekten ne var
Üç gündür,  yoldan geldim doyurun beni
Üç güne  varmasın Allah sevindirsin sizi
Kızlar  vardılar yemek  getirdiler.  Beyreğin  karnını  doyurdular.  Beyrek:  «Ağanızın başı ve gözü sadakası eski kaftanınız var ise giyeyim  düğüne varayım,  düğünde elime kaftan verirler, tekrar kaftanınızı  geri  vereyim»  dedi. Vardılar, Beyreğin  kaftanı  var imiş, buna verdiler. Aldı giydi, boyu boyuna, beli beline, kolu koluna yakıştı. Büyük kız kardeşi bunu Beyreğe benzetti, kara çekme gözleri kan yaş doldu. Söylemiş, görelim Hanım ne söylemiş:
Bre Ozan!
Kara  çekik gözlerin keskince bakabilseydi
Ağam Beyrek diyeydim ozan  sana
Yüzünü kara saç örtme şeydi
Ağam Beyrek diyeydim ozan sana
Sağlam sağlam bileklerin solmasaydı
Ağam Beyrek diyeydim ozan sana
Salına  salına  yürüyüşünden
Aslan gibi duruşundan
Kasıla kasıla bakışından
Ağam Beyreğe benzetirim ozan seni
Sevindirdin yerindirme ozan beni
Kız bir daha söylemiş:
Çalma ozan  söyleme ozan
Ağam Beyrek gideli bize ozan geldiği yok
Üstümüzden kaftanımızı aldığı yok
Boynuzu burma koçlarımızı aldığı yok
Beyrek:  «Gördün mü, kızlar bu kaftan ile beni tanıdılar, kudretli Oğuz  Beyleri de tanıyabilirler.  Göreyim  Oğuzdan benim dostum  düşmanım  kimdir?»  diye düşünüp kaftanı  sıyırdı, kaldırdı kızların üstüne atıverdi. «Bana ne sizden, bana ne Beyrekten; bir eski kaftan verdiniz, benim başımı beynimi aldınız»  deyip yürüdü, bir eski  deve çuvalı buldu, deldi boynuna geçirdi, kendisini deliliğe verdi. Sürdü düğüne geldi.
Baktı ki düğünde güveyi ok atıyor. Kara Göne  oğlu Budak, Kazan Bey oğlu Uruz, beyler başı Yigenek Gaflet Koça oğlu Şîr Şemseddin kızın kardeşi Deli Karçar beraber ok atıyorlardı. Ne  zaman ki Budak atsa  Beyrek «Elin var olsun!» diyordu. Uruz atsa  «Elin var olsun!» diyordu, Yigenek atsa
«Elin var olsun!» diyordu. Şîr Şemseddin atsa  «Elin var olsun!» diyordu, güveyi atsa «Elin kurusun, parmakların çürüsün, hay domuz oğlu domuz!»  diyordu; «Güveyilere kurban ol!»  diyordu.  Yalancı  oğlu  Yaltacuğun  öfkeleneceği tuttu:
«Bre babasından yeminli sümsük! sana düşer mi bana bu gibi söz söylemek? Gel bre densiz, benim yayımı çek, yoksa şimdi boynunu vuranım!» dedi. Böyle  deyince  Beyrek  yayı  aldı çekti, kabzasından  yay iki parça oldu. Kaldırdı önüne bıraktı, «Çıplak yerde çayır kuşu vurmak için iyi» dedi. Yalancı oğlu Yaltacuk yay ufandığına çok kızdı: «Bre Beyreğin  yayı vardır, getirin!»  dedi. Vardılar getirdiler,  Beyrek  yayı  gördüğünde yoldaşlarını  andı ağladı,  der:
Duldalarda  gerdiğim
Gön kesimini temiz tuttuğum
Aygırların  kuyruk  kılından
Düşman elinde örülmüş  tirkeşlim
Aygır verip değiştiğim ok kirişli sert yayım
Boğa verip aldığım boğmalı kirişim
Sıkıntılı yerde koydum geldim
Otuz  dokuz arkadaşım iki kervancım
Sonra  Beyrek: «Beyler  sizin aşkınıza çekeyim yayı, atayım oku» dedi. Meğer güveyinin yüzüğüne  nişan  alıyorlardı. Beyrek  ok ile yüzüğü vurdu paraladı. Oğuz beyleri bunu görünce el ele çaldılar gülüştüler.
Kazan  Bey bakıp seyrediyordu. Adam gönderdi  Beyreği çağırdı. Deli  ozan geldi, baş indirdi, ağır bastı,  selâm  verdi.
Gün doğanda sapa yerde dikilince ak  otağlı
Atlas ile yapılınca gök  sayvanlı
Tavla tavla çekilince şahbaz atlı
Çağırıp yardım isteyince  bol  yiğitli
Çalkalandığında yağ  dökülen bol  bereketli
Darda kalmış yiğidin koruyanı
Yoksulun miskinin umudu Bayındır Hanın güveyisi
Yırtıcı kuşun yavrusu
Türkistanın direği Amit suyunun  aslanı
Karacuğun kaplanı
Konur atın sahibi Hânım Uruzun sahibi
Ünümü anla sözümü dinle
Sabah ezanı kalkmışsın
Ak ormana gitmişsin
Ak kavağın budağından sallayarak  geçmişsin
Can yaycığını eğmişsin
Otağını kurmuşsun
Okcağını  kurmuşsun
Adını gelin odası koymuşsun
Sağda oturan sağ Beyler
Eşikteki inançlılar
Dipte oturan has Beyler
Kutlu olsun devletiniz
dedi. Böyle  söyleyince Kazan Bey: «Bre deli ozan benden ne dilersin,  çadırlı otağ mı dilersin, kul hizmetçi mi dilersin, altın akçe mi dilersin, vereyim» dedi. Beyrek: «Sultanım  beni bıraksan da şölen  yemeğinin  yanına varsam, karnım açtır, doyursam» dedi. Kazan: «Deli ozan devletini tepti, Beyler bugünkü Beyliğim  bunun olsun, bırakın nereye  giderse  gitsin, neylerse  eylesin»  dedi.
Beyrek  şölen  yemeğinin  yanına  geldi.  Karnını  doyurduktan sonra kazanları  tepti,  döktü devirdi.  Yahninin kimini sağına, kimini soluna atar. Sağdan gideni sağ alır, soldan gideni  sol  alır. Haklıya  hakkı değsin, haksıza yüzü karalığı değsin.
Kazan Beye  haber oldu: «Sultanım  deli ozan hep yemeği döktü»  dediler;  «Şimdi  kadınların  yanına  varmak  istiyor» Kazan: «Bre  bırakın kadınların yanma  da varsın»  dedi.
Beyrek  kalktı, kadınların yanına vardı.  Zurnacıları kovdu,  davulcuları  kovdu,  kimini  dövdü,  kiminin  başını yardı. Kadınların oturduğu otağa geldi, eşiğin ortasına  oturdu. Bunu gören Kazan Beyin hatunu  boyu  uzun  Burla  kızdı:  «Bre atası densizlikte birinci  kendi  edepsiz,  sana  düşer mi izinsiz  benim yanıma gelesin» dedi. Beyrek: «Hânım, Kazan Beyden bana  buyruk oldu,  bana  kimse  karışamaz» dedi. Burla  Hatun: «Bre madem ki Kazan Beyden buyruk olmuştur, bırakın otursun» dedi. Yine  döndü  Beyreğe der:
«Bre deli  ozan  peki maksadın nedir?» Beyrek: «Hânım maksadım odur ki kocaya varan  kız   kalksın oynasın,  ben kopuz  çalayım» dedi.
Kısırca Yenge  derler  bir hatun  var idi, ona  dediler.  «Bre Kısırca Yenge  kalk sen  oyna, ne bilir deli  ozan» dediler. Kısırca Yenge  kalktı:  «Bre deli ozan  kocaya varan kız benim»  dedi, oynamağa başladı.   Beyrek  kopuz   çaldı   söyledi,  görelim Hânım ne söyledi:
And içmişim kısır kısrağa bindiğim  yok
Binip gazâ, meydanına vardığım yok
Öküz ardında çobanlar sana  bakar
Buldur buldur gözlerinin  yaşı  akar
Sen onların yanına var
Muradını onlar verir iyi  bil
Seninle benim işim  yok
Kocaya varan kız kalksın
Kol sallayıp oynasın
Ben kopuz çalayım
Kısırca Yenge, «Vây bana bir haller gelecek,  deli  beni görmüş gibi söylüyor»  dedi, vardı yerinde oturdu.
Bu sefer Boğazca (Boğaz=gebe) Fatma derler bir hatun var idi, «kalk sen oyna»  dediler. Kızın kaftanını  giydi, «Çal  bre deli ozan, kocaya  varan kız benim oynayayım»  dedi. Deli  ozan:
And  içeyim bu  sefer boğaz kısrağa bindiğim  yok
Binip  gazâ  meydanına vardığım  yok
Evinizin  ardı  derecik değil  miydi
Köpeğinizin adıBarak değil  miydi
Senin adın kırk oynaşlı Boğazca Fatma değil  miydi
Daha ayıbını açarım  iyi bil dedi.
Ekledi:
Seninle benim  oyunum  yok
Var yerine otur
Kocaya varan  yerinden  kalksın
Var yerine  otur
Kocaya varan yerinden  kalksın
Ben kopuz  çalayım
Kol sallayıp oynasın
dedi. Böylece Boğazca Fatma:
Boy boy boğmalar çıkar deli ozan
Gelip tatlıca söyleşmelerimizi bozan
Olanca  ayıbımızı başımıza  kakan
Ellerin içinde yüz suyumuz döküp ırzımıza söyleyen
deyip yerine oturdu; Banu Çiçek’e:
Bak kız senin yüzünden bize neler dendi
Kalk oynarsan oyna oynamazsan  cehenneme  kayna
Beyrekten sonra başına bunlar geleceği belliydi. Deyince Gelinin Kaynanası Burla Hatun: «Kız kalk oyna, elinden ne gelir?» deyip izin verdi.
Banu Çiçek: «Acep bana ne diyecek?» düşüncesinde kırmızı kaftanını giydi, ellerini yenine çekti gözükmesin diye, oyuna girdi; «Bre deli ozan çal, kocaya varan kız benim, oynayayım» dedi.
Beyrek der:
Han  kızı sensin, evet, belli
Ben bu yerden gideli olmuşsun deli
Nice karlar yağmış dize çıkmış
Han  kızının  evinde kul halayık  tükenmiş
Maşrapa almış  suya varmış  kar soğoğunda
Bileğinden on parmağını soğuk  vurmuş
Kızıl altın getirin
Han kızma parmak yontun
Ak gümüş  getirin
Han  kızına  tırnak yontun
Ayıplıca Han kızı Kocaya varmak  ayı p olur
Bunu işitince Banu Çiçek kızdı: «Bre deli ozan ben ayıplı mıyım ki, bana ayıp koşuyorsun» dedi; gümüş gibi ak bileğini açtı, elini çıkardı. Beyreğin geçirdiği yüzük göründü. Beyrek yüzüğü tanıdı. Burada söylemiş,  görelim Hânım ne söylemiş:
Beyrek gideli yüksek tepenin başına çıktın mı kız
Kıvranıp dört yanına baktın mı kız
Kargı gibi kara saçını  yoldun  mu kız
Kara gözden acı yaşı m döktün mü kız
Güz elması  gibi al yanağını yırttın mı kız
Gelenden geçenden
Beyreğin  haberini sordunmu kız
Sevdiğim Bamsı Beyrek diye ağladın mı kız
Sen kocaya varıyorsun altın yüzük benimdir ver bana kız
Kız der:
Beyrek  gideli yüksek  tepenin  başına  çıktığım çok
Kargı gibi saçımı yolduğum çok
Güz elması gibi al yanağımı yırttığım çok
Vardı gelmez bey yiğidim
Han yiğidim Beyrek diye ağladığım çok
Seviştiğim Bamsı Beyrek sen değilsin
Altın  yüzük senin değildir
Altın yüzükte çok  nişan  vardır
Altın yüzüğü istiyorsan nişanını söyle
Beyrek der:
Gün doğanda Han Kızı yerinden kalkmadın mı
Boz  aygırın beline binmedin mi
Senin evinin önünde yaban geyiği yıkmadım mı
Sen beni yanına  çağırmadın mı
Seninle meydanda at koşturmadık mı
Senin  atını benim atım geçmedi  mi
Ok  atınca ben senin okunu  geride bırakmadım mı
Güreşte ben seni yenmedim mi
Üç öpüp bir ısırıp
Altın yüzüğü paramağına  geçirmedim  mi
Seviştiğin Bamsı Beyrek ben değil miyim
Böyle diyince, kız tanıdı bildi ki Beyrektir, cübbesi ile çuhası ile Beyreğin ayağına kapandı. Beyreğe dadılar kaftan giydirip donattılar. Hemen kız sıçradı ata bindi,  Beyreğin babasına anasına müjdeye koşturup gitti. Kız der:
Kıvrım kıvrım kara dağın yıkılmıştı yüceldi sonunda
Kanlı kanlı suların çekilmişti çağladı sonunda
Kaba ağacın kurumuştu yeşerdi sonunda
Şahbaz atın  kocamıştı tay verdi sonunda
Kızıl develerin iki büklümdü  yavru verdi sonunda
Ak koyunun kocamıştı  kuzu verdisonunda
On altı  yıllık hasretin oğlun  Beyrek geldi  sonunda
Kayın baba kaynana  muştuma ne verirsiniz
Beyreğin babası anası der:
Dilin için öleyim gelinciğim
Yoluna kurban olayım gelinciğim
Yalan ise bu sözlerin gerçek olsun gelinciğim
Sağ esen çıkıp gelse
Karşı yatan  kara  dağlar  sana  yatak  olsun
Soğuk soğuk  suları  sana  içme  olsun
Kulum  halayığım sana  câriye   olsun
Şahbaz atlarım  sana  binek  olsun
Katar katar  develerim sana  kervan  olsun
Ağıllarda akça  koyunum sana  şölen  olsun
Altın akçem  sana harçlık olsun
Penceresi altın otağım sana gölge olsun
Kara başım kurban olsun  sana  gelinciğim
Bu arada beyler Beyreği getirdiler. Kazan Bey: «Müjde Pay Püre Bey oğlun geldi» dedi. Pay Püre Bey: «Oğlum olduğun u  şundan bileyim,   serçe  parmağını kanatsın,  kanını mendile silsin, gözüme süreyim, açılacak olursa oğlum Bey- rektir» dedi. Çünkü ağlamaktan gözleri görmez olmuştu. Mendili gözüne sürünce Allah Taâlâ kudreti ile gözü açıldı. Babası anası sevinç haykırışlarında yeri göğü çınlattılar, Beyreğin ayağına kapandılar:
Penceresi altın otağımın kabzası oğul
Kaza benzer kızımın gelinimin çiçeği oğul
Görür gözümün aydını oğul
Tutar belimin kuvveti oğul
Kudretli Oğuzun imrendiği canım oğul
diyerek  çok  ağladı, Allahına şükürler eylediler.
Yalancı  oğlu Yaltacuk  bunu işitti. Beyreğin  korkusundan kaçtı kendisini Dana Sazına  attı. Beyrek ardına düştü, kovalaya kovalaya saza düşürdü. Beyrek der: «Bre ateş getirin!» Getirdiler,  sazı ateşe  verdiler.  Yaltacuk gördü ki yanıyor, sazdan çıktı. Beyreğin ayağına kapandı. Kılıcı altından geçti. Beyrek de suçundan geçti. Kazan Bey der: «Gel muradına eriş.»  Beyrek:  «Arkadaşlarımı  çıkarmayınca, hisarı almayınca murada erişmem»  dedi.
Kazan Bey, Oğuzuna, «Beni  seven  atına binsin!» dedi.
Kudretli Oğuz beyleri an sudan abdest aldılar, ak alınlarını yere  kodular, iki rekât  namaz  kıldılar. Adı  güzel  Muhammedi  yâd  ettiler.  Gümbür  gümbür  davullar  dövüldü. Burmas altın, tunç borular öttü. Bir kıymet savaş oldu, meydan dolu baş oldu. Şökli  Meliki böğürderek Kazan Bey attan yere düşürdü.  Kara Tekürü  Deli  Dündar  kılıçladı  yere  düşürdü. Kara Arslan Meliki Kara Budak yere düşürdü.  Derelerde kâfire kırgın girdi, Yedi kâfir Beyi  kılıçtan geçti. Beyrek, Yigenek, Kazan Bey, Kara Budak, Deli  Dündar, Kazan oğlu Uruz Bey bunlar kaleye yürüyüş ettiler. Beyrek otuz dokuz yiğidinin yanma geldi, onları  sağ ve esen gördü. Allaha şükreyledi. Kâfirin kilisesini yıktılar, yerine mescit yaptılar. Keşişlerini  öldürdüler.  Ezan  okuttular. Yüceler yücesi  Ulu Tanrı adına hutbe okuttular. Kuşun  alaca  kanını kumaşın temizini, kızın güzelini, dokuz sıra işlenmiş  altın sırmalı çuhanın en iyisini Hanlar Hanı Bayındırın  payına  ayırdılar. Pay Püre Beyin oğulcuğu Beyrek Melikin  Kızını aldı, ak evine ak otağına  geri döndü.  Banu Çiçek  ile Beyrekin  düğünü başladı.
Bu kırk yiğidin  bir kaçına  Han  Kazan, bir kaçına Bayındır Han  kızlar verdiler. Beyrek de yedi  kız  kardeşini  yedi  yiğide verdi.  Kırk yerde  otağ  dikti. Otuz  dokuz  kız talihli  talihine birer  ok  attı. Otuz  dokuz yiğit okunun  ardınca  gitti,  Kırk gün kırk gece toy düğün  eylediler. Beyrek yiğitleri ile  murat verdi,  murat aldı. Dedem Korkut  geldi, neşeli havalar  çaldı, destan  söyledi deyiş  dedi, gazi  erenler başına  ne  geldiğini söyledi, bu Oğuznâme Beyreğin olsun  dedi.
Dua  edeyim  Hânım:
Yerli kara dağların  yıkılmasın.
Gölgeli  ulu ağacın kesilmesin.
Ak sakallı  babanın yeri cennet olsun.
Ak bürçekli ananın yeri cennet olsun.
Oğul ile kardeşten ayırmasın.
Son  nefesindeyken  can  arı  imandan  ayırmasın.
Amin âmin diyenler Tanrının yüzünü görsün.
Derlesin  toplasın  günâhınızı  adı güzel  Muhammed  Mustafanın yüzü suyuna bağışlasın  Hânım  hey!…
Reklamlar